E-BÜLTEN

E-bültenimize abone olarak
en son bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Ana SayfaŞirket HaberleriSoner Yılmaz Trabzonspor’a başkan olacak mı?---

Soner Yılmaz Trabzonspor’a başkan olacak mı?

Soner Yılmaz Trabzonspor’a başkan olacak mı?
30 Ocak 2018 - 07:52 borsagundem.com

İnşaat, turizm ve medyanın yatırım ustası Tek-Art’ın patronu Soner Yılmaz’ın ustası olduğu bir konu da spor. Hem sahada, hem de işin felsefesinde. Ya Trabzonspor? Başkan olacak mı? İşte yanıtı…

BORSAGUNDEM.COM – ÖZEL HABER

Tek-Art’ın genç ve başarılı patronu Soner Yılmaz sürprizi seviyor. Yatırımcısından beş kuruş almadan Alaçatı’da dev bir tesis dikiyor, sonra,  “Bitti, kazanmaya başlıyoruz…” diye haber veriyor.

İş adamı olarak ‘ah’la, ‘vah’la harcayacak zamanı yok, pas geçiyor.

Ama ‘Of’ diyor. Ne de olsa memleket, burnunda tütüyor.

Babasının dünyaya açtığı pencereden bakınca küçükken Trabzon’da ilk gördüğü bordo mavi oluyor haliyle. O günleri hiç unutmuyor. Hep kalbinde… Belki günün birinde…

Günün birinde ne olur bilinmez ama çocuk Yılmaz Trabzonspor tesislerinden çıkmıyor. Ne de olsa baba, başkan. Trabzonspor’un tarih yazdığı şampiyonluk posterindeki “küçük çocuğu hatırladınız mı, o benim” diyor. Gururla, keyifle…

Biraz serpilince yılın transferine imzasını atıyor. Rahmetli spor yazarı Kazım Kanat ta o anı ölümsüzleştiriyor. Beşiktaş alt yapısında topçu ya, Kartal formasıyla fotoğrafı çekiliyor. Ama gönlündeki aslan başka…

Bizde fanatiklik olmaz

Tribünleri ateşe verenlere, stat dışında kan dökenlere ‘tokat’ gibi, bir bedende her renkten aşk taşıyor. Fanatizmi yıllar önce gömmüş!  Peki, bizdeki, eldeki, futbol terörü tek başına mı yakıyor, vuruyor? Yöneticilerin hiç mi suçu yok? Olmaz mı! Peki, Soner Yılmaz, yeşil sahalara sevgi eken anlayışı kimden öğreniyor? Hoşgörüyü kimde görüyor, ‘spor adamı’ ruhunu kimden miras alıyor?

Yılmaz’ın ağzından ilk dökülen kelime “Babam” oluyor. “Bizde fanatiklik olmaz, bize öyle öğretti” diyor. Teknik adam gibi konuşuyor: “Mücadele sahada takım oyuncuları arasında olur”. Başkan gibi bitiriyor: “Elbette takımımız kazanacak, kazanmalı, bunu isteriz ancak kavga bizim işimiz değil.”

Muhteşem ‘mali’ denge

Ağaç yaşken eğilir misali, Soner Bey’in de sportmen duruşu, baba evinde, Karadeniz’in hırçın dalgalarının dövdüğü sokaklarda, sahalarda biçimleniyor.  Ve Amerika’daki üniversite yıllarında… Rotasını buluyor.

Spor mantalitesinden çok etkileniyor. Siyah/beyaz Amerikalının baskette, buz hokeyinde, beyzboldaki tartışılmaz üstünlüğünü anlatıyor. Diğer branşlardaki başarılarını masanın üstüne döküyor. Futbolda ‘erkek’lerin yükseldiğini, kadınların dünyaya meydan okuduğunu ifade ediyor.

Ülkede Olimpiyatlarda kazanılan madalyaları asacak yer kalmadığını söylüyor. Ama asıl  kulüpler arasında kurulan muhteşem dengeyi, her takımı şampiyonluk potasına sokan mali eşitliği, bir oyuncuya ödenen milyonlarca doların enkaza yol açmayacak transfer politikasını anlatırken öyle bir heyecanlanıyor ki sormayın. Adeta yaşıyor.

İçinde bin nasihat olan konuşmayı dinliyoruz ama nerdeee, çizdiği manzara bize öyle yabancı ki… Çünkü burası, gelir-bütçe-harcama kaleminden iflasların çıktığı, takımların ‘süper’ borç denizinde boğulduğu ‘lig’in ülkesi Türkiye…

Ama bu yolda ‘tek’ miyiz? Hayır! Avrupa’da da öyle…

Eğitim-spor el ele, işte reçete

İnşaat Mühendisi diplomasını çantasına koyup vatana döndüğünde ilk yaptığı iş Amerikan felsefesinin ayrılmaz ikilisi eğitim ve sporu her platformda işlemek oluyor Yılmaz’ın. Her konuşmada detaylar yeniden canlanıyor. Ta ki beyinler yutana, uygulamaya koyana kadar...

Fırsatlar ülkesinin sistemi, konuya yabancı olanlar için önemsiz görülebilir fakat Soner Yılmaz hiç öyle düşünmüyor. Bunu da gösteriyor. Türkiye’nin ilk Beyzbol Federasyonu’na ‘Kurucu Başkan’lık yapıyor. Kısa sürede Amerikan Futbolu, Softbol ve Ragbi Federasyonu ekleniyor. Üniversitelerle işbirliğine gidiliyor. Sporcu sayısı katlanıyor, 6 bine çıkıyor.

Yılmaz, “Karne notuna göre spor yapma imkanı tanıyorduk. Çok iyi bir sporcu olsa bile karne notu kötüyse maça çıkartmazdık. Karne notu iyiyse oyun becerisi düşük de olsa oynatırdık” diye anlatıyor. İşlerinin yoğunluğu nedeniyle federasyondaki göreve ara veriyor. Ama gözü de gönlü de arkadaşlarında. Hep yakından izliyor.

Kritik soru, hassas yanıt

Spor sohbeti tam kıvamına gelince, Soner Yılmaz’ın duruşunu, bakışını, işin ciddiyetine verdiği değeri çözünce, sadece inşaatta, turizmde, medyada değil sahada da öncü olarak ‘lider’ havasıyla yürüdüğünü hissedince, soruyoruz.

“Trabzonspor başkanlığını düşünüyor musunuz?”

Kısa bir mola… Geriye doğru bir yaslanış... Çayları tazeleyelim teklifi… Yüzünün her karesine yayılan bir gizem… Ve bomba… Ama çok hassas, az endişeli…

“Trabzonspor’a başkan adayı olmak gibi bir derdim yok fakat bir gün ihtiyaç olursa göreve hazırız. Ne gerekiyorsa yaparız. O bayrağı asla yere düşürtmeyiz, her zaman omuz veririz…”

Görüldüğü gibi Yılmaz, daha şeffaf kelimelerle, ‘evet’ ya da ‘hayır’ı kullanmayı tercih etmiyor. “Şimdi değil ama…”yla yetiniyor. Tarihe kayıt düşüyor.

Aslında bu ince düşüncenin, bekleyişin sırrı, Mehmet Ali Yılmaz’a duyduğu büyük saygıda yatıyor. Dilinden dökülüyor. 

“Bazı insanlar reklam amaçlı başkan olmak isteyebilir ama bizimkisi çok riskli. Babamızın bunca emeği var. Geliriz, bir hata yaparız, fatura hemen babama kesilir. Bu da bizi çok üzer.”

Sözlerinin içinde yer alan diğer cümlelerden, damarlarında ‘fırtına kanı’ da aktığı anlaşılıyor.

Gölge gibi izliyor

“Şirketin bilançolarından transferlere atılan tüm adımları yakından takip ediyoruz. Kulüp nasıl daha başarıl olur diye çalışmalar yapıyoruz…”

Vay, vay, vay…

Soner Bey, ‘gölge yönetim’le takımı takip ediyor.  Yine kimseye haber vermiyor!

Kulüp, ‘giren-çıkan’ıyla, ‘harcananı- kalanı’yla izleniyor, planlar yapılıyor, şampiyonluk yolu gözleniyor…

Tek-Art'ın 'sporcu' patronu Soner Yılmaz, Trabzonspor’u, Türk futbolundaki derin yanlışları, Amerikan spor felsefesini Borsagundem.com’a anlatıyor…

BİZ AMERİKAN SPOR FELSEFESİNİ ÖN PLANA KOYDUK

-Sizin sporcu bir kimliğiniz var, Amerika’da okurken tanıştığınız spor felsefesini biraz anlatır mısınız?

Soner Yılmaz - Ülkeme döndüğümde Türkiye Beyzbol Federasyonu kurucu başkanlığı yaptım. Böyle başladık ama bıraktığım zaman, Amerikan Futbolu, Softbol ve Ragbi Federasyonu kurulmuştu. Amerikan Futbolu içerisinde Amerika kelimesi geçtiği için pek benimsenmedi. Daha sonra korumalı futbol olarak değiştirildi. Futbol İngilizce’de Amerikalıların oynadığına deniliyor. Bizim burada futbol dediğimiz oyuna İngilizce soccer denir futbol denmez o da ayrı bir espridir aslında.

Biz sporla ilgili yaptığımız işlerde Amerikan spor felsefesini ön plana koyduk. Eğitim birinci önceliğimizdi. Karne notuna göre spor yapma imkanı tanıyorduk. Çok iyi bir sporcu olsa bile karne notu kötüyse maça çıkartmazdık. Karne notu iyiyse oyun becerisi düşük bile olsa oynatırdık. Bizim federasyondaki anlayışımız buydu. Biz bir örnek oluşturmak amacıyla yola çıktık; 2001’den 2007’ye kadar tüm branşların liglerini kurduk, maçlarını organize ettik. Daha sonra işlerimin yoğunluğu nedeniyle yönetimi arkadaşlara devrettim, ama hala temastayım camia ile. Sıfırdan, 5-6 bin sporcusu olan bir federasyona dönüştü.

Türkiye’de spora bakış hala eski yöntemlere göre devam ediyor. Biz daha Amerikancıydık sporda. Çünkü olimpiyatlara bakıyoruz en çok madalyayı kim alıyor, Amerika. Diğer branşlara bakıyorsunuz hepsi kapalı gişe oynanıyor. Amerikan Futbolunun dünyada rakibi yok. Basketbolun dünyada rakibi yok. Buz hokeyi neredeyse rakipsiz. Beyzbol yine aynı şekilde. Seviyeyi öyle bir noktaya taşımışlar ki kimse yetişemiyor. Bugün bizim futbol dediğimiz oyunda kadınlar dünya şampiyonu. Gruplarında da Brezilya, Arjantin, Meksika  gibi ülkeler var.

BU İŞTEN BİR TEK FUTBOLCU KAZANIYOR

-Sistemin özelliği nedir? Bizde ki nasıl?

Soner Yılmaz - Orada çok güzel dengeli bir sistem var. Sahada sporda eşitlik esastır ya, iki taraf için de aynı şartlar sağlanır. Onlar mali olarak da aynı şartları koyuyorlar. Bizdeki dengesizlik ve bozukluk buradan geliyor. Mali olarak eşitlik yok. Yayın ve reklam gelirine göre takımların bütçe yapması gerekirken siz serbest bırakıyorsunuz. Bu sefer herkes borçlanıyor.

Peki, kim kazanıyor bu işten? Futbolcu… Ama bizim ödeyemeyeceğimiz bir miktarda para kazanıyor. O zaman bu piyasayı niye yükseltiyoruz bu kadar? Bu işin bir asgari ücreti olmalı, bir de tavan olmalı çünkü bu kadar paramız var. Naklen yayın yapan kanalın fiyatını artırmak ya da koltukları daha pahalıya satmak halkın, sporseverin işine gelmez çünkü, çocukların, gençlerin spora özendirilmesi, maçlara gitmesi gerek. Siz bunu en ucuz nasıl yaparım diye çalışmalısınız…

BÜTÇENİ GEÇERSEN LÜKS VERGİSİ ÖDERSİN

-Problemin kaynağını biraz açar mısınız?

Soner Yılmaz - Bu Avrupa’dan kaynaklanıyor. Asıl problemin olduğu yer UEFA’dır. Belli başlı birkaç takım var. Bunlar öne çıkan tüm sporcuları almak istiyor. Bunlar sizin sporcularınız için ne gerekiyorsa verip alıyorlar. O zaman 500 milyon euro bütçesi olan bir takımla 50 milyon euro bütçesi olan bir takım mücadele edebilir mi? Bu iki takım arasında bir adalet olabilir mi? Küçük bütçeli takımın kazanma şansı var mı? 50 milyonluk takım 500 milyonluk takımı deviriyorsa istisnai bir durumdur, şans olabilir.

Peki, Amerika ne yapıyor? Diyor ki; bir basketbol takımı 12 kişilik bir bütçe yapabilir. Her takım için eşit bütçe belirleniyor. Örnek veriyorum; bütçe 65 milyon dolar. 65 milyon dolarlık bütçeye göre bir takım kurabilirsiniz. Bu rakamı geçerseniz lüks vergisi ödemek zorundasınız. Diyelim ki 1 milyon dolar geçtiniz onun için lüks vergisi ödemeniz gerekir. Bir gelir var, yayınlardan geliyor, tribünden geliyor,  forma satışından, reklamdan geliyor. Bunu öyle bir sisteme oturtmuşlar ki rayiç oluşmuş. Bir orta saha oyuncusunun fiyatı ile çok iyi bir oyun kurucusunun fiyatı aşağı yukarı aynıdır.

Trabzonspor’dan Yusuf’u örnek verelim. Bu çocuk gelişiyor. Daha fazla para kazanma şansı da var çünkü, takıma katkısı, oyuna katkısı çok fazla. Siz şimdi bir bütçe dahilinde bazı pahalı oyuncuları gönderip Yusuf’a zam yapmalısınız. Fakat nereye kadar zam yapılacak? Şimdiki sisteme göre Real Madrid’in, Barselona’nın gözüne çarparsa, 200 de verirler, 250 de… Peki, siz bunu nasıl karşılayacaksınız? Sizin alacağınız hiçbir para o çocuğun yerini dolduramaz. O parayla o adamın size vereceği katkıyı sağlayacak bir oyuncuyu alamayacaksanız. O zaman demek ki siz bu işten zarar ediyorsunuz. O zaman biz bu zenginliği kime sunuyoruz; Avrupa’daki 8-10 takımın hep güçlü kalması için…

BİZİMKİLER AVRUPA’DAKİ 8 TAKIMA ÇALIŞIYOR!

-O zaman Türk takımları onlar için mi çalışıyor?

Soner Yılmaz - Son 10 yılda Şampiyonlar Ligi’nin ilk 8 takımı hangileri bakın, hemen hemen hepsi aynı takımlardır. Demek ki biz bunlara çalışıyoruz. Bizim de önümüze bir havuç koyuyorlar, sonra diyorlar ki, ‘5 maç yapıp gruptan çıkarsan şu kadar para alırsın’. Bu, spor mantığına aykırı çünkü eşitlik bozuluyor. Birine 300 milyon euro bütçe ayırıyorsunuz, diğerlerine 50 milyon euro. O da 24 kişilik kadroyla sahaya çıkacak, o da 3 oyuncu değiştirecek ama bütçeler farklı olacak. O zaman da kura çekimi yapıyorlar, bu da bir şikedir.

Diğeri ise sen benim bir dahaki sene şampiyonlar liginde oynayacağımı sezon sonunda öğreniyorsun; benim oyuncularıma transfer teklifi götürüyorsun, iyi oyuncularımı alıp gerekirse yedeğe bile koyuyorsun. Niye? Bu takım benim karşıma çıkarsa sıkıntı yaşamayayım diye… Transfer ettiğin oyuncuyu takıma monte edebilirsen oynatıyorsun ya da satıp üzerinden para kazanıyorsun.

Transferlerin bir bölümü de ürün satışıyla alakalı, sadece futbol için değil. Forma, bardak gibi markalı ürünlerin satışına katkı sağlamak için de transfer yapılıyor. Ben o zaman Türkiye’de hangi kulüp başkanını hayal kurmakla suçlayabilirim. Başkan, “Ben lig şampiyonu olacağım, Şampiyonlar Ligi’ne gidip iki tur atlayınca şu kadar para kazanacağım” diye plan yapıyor. Ligi ikinci bitiriyor, Şampiyonlar Ligi’ne gidemiyor, eğer bir kupa da alamadıysa o kadar parayı zarar yazıyor.

BÜTÇELER ARASINDA UÇURUM VAR, DENGESİZLİK ORTADAN KALDIRILMALI

-O zaman bu çarpıklığı kim düzeltebilir?

Soner Yılmaz - Bunu sadece Türk Futbol Federasyonu yapamaz, bu dengesizliği UEFA ve FİFA ancak ortadan kaldırabilir. Düzeltilmesi gereken bir sistem problemi var. Serbest piyasa ekonomisi… Kulüplerin bütçesi ekside, adamın parasını ödeyemiyor sonra sen kalkıp ‘mali fair play’ diyorsun. Bu adamın 500 milyonu var ben 50 milyon bütçeyle oynuyorum. Bu dengesizliği düzeltecek bir hareket yapılmıyor. Şu olabilir; 50 milyonluk lig, 300 milyonluk lig diye bir ayrım yapabilir. Ya da ‘tavan rakam budur bundan daha fazla bütçeli takım gelirse almıyoruz’ denebilir.

Rayiç koyacaksınız. Messi’ye dünyanın parası ödeniyor. Peki, onun oynadığı takımlar 7-8 kişi mi çıkıyor. Hayır, hepsi 11 kişi ile oynuyor. Messi tek başına bu kadar para alıyor ama diğer takım arkadaşları olmasa başarılı olabilir mi? Çok anormal uçurumlar olunca piyasa ve dengeler bozuluyor. Piyasayı bozarsanız tekelleşmek istiyorsunuz demektir. Adam diyor ki sen de oyna, kazan, kupayı al. Galatasaray UEFA Kupası’nı kazandığında Avrupa’da forma satışlarında büyük artış oldu. Şimdi gidin Avrupa’da bir tane Türk takımlarına ait forma bulamazsın. Ama Kadıköy’e gidin bütün Avrupa takımlarının formaları çarşı pazarda satılıyor. O zaman biz Pazar olarak kullanılıyoruz demektir. Bizim Amerikan sistemini getirelim dememizin nedeni buydu.

BİR OYUNCUYU SAÇMA SAPAN RAKAMLARLA TRANSFER EDEMİYORSUN

-O zaman Amerikalılar sistemi çok iyi kurmuş…

Soner Yılmaz - Sistem, “Sahada her şey nasıl eşitse takım bütçeleri de eşit olmalı” diyor. O zaman ne oluyor, bir oyuncuya saçma sapan bir rakam verip transfer edemiyorsun. Bir oyuncu bana bu kadar fiyat teklif geldi derse, kulüp ya gönderiyor ya da takımda tutmak için bazı oyuncuları satıp onu tutuyor. O yüzden bir oyuncu 10-15 yıl bir takımda oynuyor ve ismi takımla özdeşleşiyor. Stadyuma formalarını asıyorlar ve şu rekorları kırdı diye yazıyorlar. Son yıllarda Türkiye’de takım kadrosu sayamaz hale geldik o kadar hızlı değişiyor ki…

Bu iş takım oyunudur, futbolcular birbirleriyle tanışır, ahbap olur, zaman içerisinde iyi bir takım oluşur. Oyuncuları sürekli değiştirirseniz, tedavisi zor olur.

TRABZONSPOR’A BAŞKAN OLMAK GİBİ BİR DERDİM YOK AMA HER ZAMAN GÖREVE HAZIRIZ

-Peki, işte final sorusu: Trabzonspor’a başkan olacak mısınız?

Soner Yılmaz - Trabzonspor’a başkan adayı olmak gibi bir derdim yok, ama babamdan dolayı bir her zaman kulüple ilgileniyoruz. Bir gün ihtiyaç olursa göreve de hazırız, her zaman omuz veririz. Daha iyisini yapmak isteyen varsa buyursun yapsın. Babamın da dediği gibi hiçbir zaman bayrağı yere düşürtmeyiz. Ne gerekiyorsa yapmaya hazırız, görev almamız gerekiyorsa da alırız. Bazı insanlar reklam amaçlı düşünebilir, başkan olmak isteyebilir ama bizimkisi çok riskli çünkü, babamın yaptıklarına zarar verebiliriz endişesiyle daha temkinliyiz. Babamızın bunca emeği var. Geliriz, bir hata yaparız, fatura hemen babama kesilir, bu da bizi çok üzer. Ama biz her zaman kendimizi hazır hissediyoruz. Şirketin bilançolarından atılan tüm adımlara yakından takip ediyoruz. Kulüp nasıl daha başarıl olur diye çalışmalar yapıyoruz. 

Tek-Art’tan yatırımcısına şirkete değer katacak dev otel sürprizi!

Tek-Art Turizm'den değerleme açıklaması

Tek-Art Turizm'den sermayeyi güçlendirecek adım

Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.

Son Değer: 3,72
En Yüksek: 3,94
En Düşük: 3,69
Değişim -3,38 %
FK: 0,00
PD / DD: 0,57
İşlem Hacmi 40.623.059
Toplam Adet: 10.812.427
Ağırlıklı Ort.: 3,76