Ana SayfaBAHÇELİ, "TÜRK ADALETİ SİYASALLAŞMANIN, SİYASİ TELKİN VE BASKILARIN ALTINA TAM OLARAK GİRMİŞTİR"----

BAHÇELİ, "TÜRK ADALETİ SİYASALLAŞMANIN, SİYASİ TELKİN VE BASKILARIN ALTINA TAM OLARAK GİRMİŞTİR"

26 Şubat 2013 - 11:48 borsagundem.com

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Grup
Toplantısında yaptığı konuşmada Hocalı katliamına değinerek, "Türk
adaleti siyasallaşmanın, siyasi telkin ve baskıların altına tam olarak
girmiştir. Verilen kararlar siyasi ve hakkaniyetten uzaktır" dedi.
Bahçeli konuşmasında şunları söyledi:
"Türk adaleti siyasallaşmanın, siyasi telkin ve baskıların altına
tam olarak girmiştir.
Verilen kararlar siyasi ve hakkaniyetten uzaktır.
Mağduriyetler artmakta, hak kayıpları fazlalaşmaktadır.
Adalet duygusunun örselendiği, hukuk kurallarının çiğnendiği,
siyasi eğilimlere göre kararların verildiği bir dönemde, elbette güven
sarsılacak ve adalet beklentileri körelecektir.
AKP zihniyeti hepimiz için vazgeçilmez önemde olan hukuku çocuk
oyuncağına çevirmiş, her tarafını kendi siyasi hedefleri uğruna
budamıştır.
Uydurma iddialar, sanal suç imalleri, iftiralardan beslenen
davalar, haksızlığı ve usulsüzlüğü kökleştiren yargısal safahatlar,
savunma hakkının gasp edilmesi, çakma delillerle iddianame
hazırlıkları Türkiye?nin başına kâbus gibi çöreklenmiştir.
AKP zihniyeti yargı paketleriyle önüne çıkacak engelleri
kaldırmakta, adaleti bölücülüğü meşrulaştırmak amacıyla seferber
etmektedir.
Geçen haftaki konuşmamda ana hatlarıyla temas ettiğim 4?ncü yargı
paketi bunlardan birisi ve belki de en önemlilerindendir.
Türk adalet sisteminin mevcut haliyle daha fazla ilerlemesi,
sorunlara çözüm ve çare üretmesi bize göre çok zordur.
Ancak iktidar da dâhil olmak üzere, herkes yargının bugünkü
halinden rahatsız ve şikâyetçidir.
Bilhassa yürüyen sözde darbe davaları tam bir kördüğüm olmuş ve
hukuksuzluğu resmen ayyuka çıkarmıştır.
Geçtiğimiz hafta genelkurmay eski başkanı Sayın İlker Başbuğ?un
tanık olarak gösterdiği değerli isimlerin mahkemece reddedilmesi
yargının ne hale geldiğinin, hukuk kurallarının nasıl ihlal
edildiğinin delilli, ispatlı misali olmuştur.
İfade etmek isterim ki, beyan delili niteliği taşıyan tanık,
yargılamaya konu eylemle ilgili bildiğini, gördüğünü ve duyduğunu
tarafsız ve yorumsuz bir şekilde anlatmakla yükümlüdür.
Buradaki amaç, maddi hakikate ve adalete ulaşmaktır.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi?nin 6?ncı maddesinin 3?nci
fıkrasının (d) bendine göre bir suçla itham edilen herkesin iddia
edenin tanıklarına soru sormak, savunma tanıklarının da iddia
tanıkları ile aynı şartta davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin
sağlanmasını istemek hakkı vardır.
Kaldı ki bu hak mutlaktır.
Anayasa?nın 90?ncı maddesine göre, bu hakkın kısıtlanması mümkün
değildir.
Bağımsız ve tarafsız mahkeme de, sanığın bu hakkını koruyup
gözetmek zorunda olup, inisiyatif kullanması söz konusu olmayacaktır.
Türk adalet sistemi, iddia, savunma ve delillerin hemen tartışılıp
bir duruşmada, yani bir veya birkaç celsede bittiği davalara henüz çok
uzaktır.
Tutuklama tedbirinin cezaya, cezanın ise affa dönüştüğü bir
ortamda, süratli yargılama, hemen adalet kavramlarının anlaşılması
şüphesiz hayalden ibarettir.
Bu veriler ışığında diyebilirim ki, Sayın Başbuğ?un tanık olarak
dinlenmesini talep ettiği isimlerin, İstanbul 13?ncü Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından reddedilmesi hukuk cinayetinden başka bir anlama
gelmemektedir.
Ceza Muhakemeleri Kanunu?nun 178?nci maddesinin 1?nci fıkrası çok
net olup şu ibarelere yer vermektedir: ?Mahkeme başkanı veya hakim,
sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması
hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri
mahkemeye getirebilir. Bu kişiler duruşmada dinlenir.?
Bu açık kanun maddesi İstanbul 13?ncü Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından maalesef tatbik edilmemiş, yapılan keyfi uygulama en temel
insan haklarından birisi olan savunma yapabilmeyi imkânsız kılmıştır.
Mahkemeler, somut olayların özelliklerine bakmadan, savunmaya
öncelik vermeden, savunma hakkını kısıtlamayı alışkanlık haline
getirerek adaleti gölgelemekte, hukuka olan inancı baltalamaktadır.
Başbakan Erdoğan, ?tarih affetmez? dese de, Türk hukuku yoluna tam
gaz devam etmekte, facia nitelikli kararlara imza atmaktadır.
Süratli, objektif delillerle, dürüst yargılamalarla, savunma
hakkına saygı duyarak maddi hakikate ve adalete ulaşılması mümkün
iken, pratikte yaşananlar hep aksi istikamette gelişmektedir.
Unutulmaması gereken en yalın gerçek şudur:
Adaletin bittiği, zafiyet geçirdiği, siyasal müdahalelere uğradığı
ve değişik grupların kontrolüne girdiği bir ülkede, ne ekonomik
gelişmeden, ne demokrasiden, ne de özgürlük ve güvenlikten
bahsedilemeyecektir.
Türkiye?nin en temel sorunu adaletin tıkanmasında ve çalışamaz
hale gelmesinde yatmaktadır.
Bu sorun aşılmadan ?yetmez ama evetçiler,? 12 Eylül
Referandumu?nda evet diyerek hukuk reformuna destek olduğunu düşünen
zavallılar ve Başbakan?ın kuru sıkı atmaları hiçbir sonuç
doğurmayacaktır.
AKP hukuktan elini çekmeli, adalete bulaştırdığı virüsü
temizleyerek hukuk skandallarını mutlaka tamir etmelidir.
Teröristleri tanık olarak hevesle dinleyenler, genelkurmay
başkanlığı yapan değerli şahsiyetleri tanıklıktan alıkoyma
girişimlerini asla izah edemeyecekler, alınlarına vurulan kara lekeden
de ömürleri boyunca kurtulamayacaklardır.
Başbakan Erdoğan?ın Türk milletine, Türklüğe ve Türk
milliyetçiliğine karşı sergilediği seviyesiz ve sadakatsiz üslubu, son
zamanlarda karşılaştığımız en çirkin, en katlanılamaz ve en kaba tavır
olmuştur.
Başbakan Erdoğan ısrarla Türk milliyetçiliğini ayakları altına
aldığını söylemeye devam etmekte ve milli değerlerimize ardı arkasına
hakaretleri sıralamaktadır.
Ana muhalefet CHP?nin genel başkanı da, bu sözleri şurada söyle,
burada söyle diyerek, adeta Başbakan?a mihmandarlık yapmakta,
milliyetçiliğin ayaklar altına alınmasından zevk duyan bir ruh hali
göstermektedir.
Başbakan?a tüm kötü sözlerini aynen iade ediyor, iftiralarının
selinde bir gün boğulmaktan kaçamayacağını iyi biliyor, milli
değerlerimize tahammülsüz olan dilinin çok fazla uzadığını ikazla
bildirmek istiyorum.
Bu zihniyet bir yanda milliyetçiliği ayaklar altına alırken, diğer
yanda tutarsızca, çelişkilere batmışçasına milliyetçilik ve
vatanseverlik konusunda ahkâm kesmekte, bilirkişi rolü oynamaktadır.
Geçtiğimiz haftaki AKP grup toplantısında şu sözler Başbakan?ın
ağzından bir bir ağzından çıkarmıştır:
?Milli bankamız Merkez Bankası?dır. Siz bize Merkez Bankası?nı
nasıl teslim ettiniz? 27,5 milyar dolar döviz rezerviyle, bunun da
yarıdan fazlası yurt dışındaki vatandaşlarımızın parasıydı, onu da
söyleyeyim. Peki şimdi bu rakam nereye çıktı? Şimdi bu rakam 125
milyar doları aştı insaf. İşte gerçek manada milliyetçilik, gerçek
manada vatanseverlik, milliyetperverlik bu.?
Merkez Bankası döviz rezervi artışını milliyetçilik olarak
yorumlayabilmek için bir insanın ya cahil ya da BOP?a eşbaşkan olması
yeterli olacaktır.
Acaba Başbakan Erdoğan
Merkezi yönetim borç stokunun 532,8 milyar liraya çıkmasını nasıl
izah etmektedir?
Türkiye?nin dış borç stokunun 330 milyar dolara yaklaşmasını, özel
sektörün dış borcunun 220 milyar dolar sınırlarına gelmesini nasıl
görmektedir?
Ekonomik bağımsızlığı kaybetmek, ithalatın dibine kadar bağımlı
bir ihracat sistemini kurumsallaştırmak bahsettiği vatanseverliğin
neresinde yazılıdır?
Sıcak paraya mecbur olmak, bankaları, sigorta şirketlerini,
yolları, limanları ve her türlü kamu varlıklarını şeyhlere, sultanlara
ve hanslara yok pahasına satmak milliyetperverliğin nesiyle
bağdaşmaktadır?
Çiftçilerimizin bankaların haciz ve icra kıskacına düşmesini,
emeklimizin bitkin ve muhtaç hale gelmesini, esnafın umudunu
kaybetmesini, vatandaşlarımızın ve küçük işletmelerin bankalara olan
borçlarını geri ödemede muazzam sıkıntılar çekmesini nasıl
değerlendirmektedir?
Karşılıksız çekteki patlamayı, protestolu senetlerdeki yığılmayı,
kredi kartı mağdurlarının çığ gibi büyümesini vatanseverlik mi
zannetmektedir?
Vatandaşlarımızın kredi-kredi kartı-faiz-banka açmazına
sürüklenmesine ve borcu borçla kapatma çaresizliğine neden olan
ekonomi politikalarını vatanseverlik olarak mı kabul etmektedir?
2002?ye göre, hanehalkı toplam borç stokunun 2012 sonu itibariyle
74 kat artmasını milliyetperverlik olarak mı yorumlamaktadır?
Kredi kart ve bireysel kredideki batık tutarının 8 milyar liraya
yaklaşması, borcunu ödeyemeyenlerin sayısının 400 bin sınırını
zorlaması bahsettiği vatanseverliğin mi bir sonucudur?
Resmi rakamlarla 2 milyon 630 bin kişiye ulaşan işsiz
kardeşlerimizi kendi haline terk etmek, yoksulluğu zirveye taşımak,
yandaşa devlet malını deniz anlayışıyla ikram etmek, gelir
dağılımındaki adaletsizliği yaygınlaştırmak vatanseverliğin nesiyle
uyuşmaktadır?
Akaryakıt fiyatlarında dünya rekorları kırmak, doğal gaza ve
elektriğe arkası arkasına zam yağdırmak, ekmeğe, peynire, domatese,
bibere, tüp gaza, kısaca iğneden ipliğe her şeye fahiş zamlar yapmak
sorarım sana Sayın Başbakan vatanseverlik veya insanseverlik midir?
17 Aralık 2012?de tamamlanan ve toplam uzunluğu bin 975 kilometre
olan Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri ile sekiz otoyolu
kapsayan özelleştirme işlemini, önce sevinçle karşılayıp, sonra da
sinsi hesaplar uğruna iptal edip, yabancı konsorsiyuma satma
hazırlıkları da vatansever Erdoğan?ın mı marifetidir?
Tarım ülkesi olan Türkiye?de saman ithal etmek, hayvan üreticisi
Türkiye?de ithal angusları kesip kesip yedirmek mi milliyetçiliktir?
Sayın Başbakan sen istesen de milliyetçi olamazsın, sızlansa da
milliyetçiliğin kapısından geçemezsin.
Çünkü senin ne birikimin, ne içinden çıktığın fikri muhitin, ne
şahsi özelliklerin, ne de sicilin buna elvermez, buna imkân tanımaz.
Sen, başkalarına hayranlıkla şekillenen alışkanlıklarını Türk
milliyetçiliğinde bulamazsın, etnikçi ve ırkçı özelliklerini bizim
aramızda nafile yere çabalasan da göremezsin.
Bunun için Türk?üm diyemiyorsun, bunun için Türk milletine
aidiyeti kabullenemiyorsun ve Türk bayrağını dahi ağzına alamayarak
tıpkı yabancılar gibi Türkiye bayrağında karar kılıyorsun.
Unutma ki, kendi değerlerine hürmet duymayanlar, kimseden saygı ve
sevgi beklememelidir.
Başbakan?ın milliyetçiliği ayaklar altına alması bir PKK
tavsiyesidir.
Türklüğü etnik bir seviyeye çekmesi yeni dostu İmralı canisinin
temennisidir.
Şimdilerde AKP içinden Türk olmadıklarını birden bire hatırlayan,
Türk olmaktan kurtulduklarını densizliğin çamuruna saplanarak ifade
edenlere çok sık rastlanmıştır.
Başbakan Erdoğan, Türk olmadığını itiraf eden futbol yorumcusu
milletvekili arkadaşını savunmak için Merhum vatan şairimiz Mehmet
Akif Ersoy?u örnek vermiş ve aynen şunları söylemiştir:
?Ben Arnavut'um diyor. Mehmet Akif de bir Arnavut. Mehmet Akif bir
Arnavut olarak İstiklal Marşımızın şairi. O, Mehmet Akif'i, o
Türklükten çıkarıyor mu??
Öncelikle şu hususun Başbakan tarafından bilinmesi lazımdır ki
elleri öpülesi merhum şairimiz birilerini temize çıkarmak ve aklamak
adına kullanılmayacak kadar yüce ve gönlümüzün müstesna ismidir.
O, kökeni ne olursa olsun Türk olmuş, Türk?e mal olmuş ve Türk
milletine istiklalinin manzum dizelerini yazmıştır.
Bizim için, gaflete kapılarak açıklamalarıyla hataya düşse de,
göğsünde ayyıldızı taşımış, Türk milletini sevince boğmuş ve
Türkiye?nin başarısı için ter dökmüş söz konusu milletvekili ne olursa
olsun Türk milletinin evladı, bir mensubudur.
Arnavutluk devletinin naaşını istediği, fakat Türk milletine mal
olduğundan dolayı bu talebin karşılanması imkânsız olan merhum
Şemsettin Sami Bey Arnavut kökenli olsa da Türk?tür ve Türk
milliyetçiliğine eşsiz hizmetler yapmıştır.
Bizim kimsenin etnik kökeniyle ilgili bir merakımız yoktur.
Milletimizin bir parçası olmuş, Türk milletinin bir değeri olarak
kalplere taht kurmuş herkes bizimdir, bizden birisidir.
Herkesin tercihine saygılıyız, herkesin geldiği ve yetiştiği
çevreye hürmet eder, anlayışla karşılar, insani bulur, kimseyi de
dışlamayız.
Sadece isteğimiz Türk milletine mensubiyetten gurur duyulması
ayrılıkçı ve bölücü heveslerin kursaklarda bırakılmasıdır.
Başbakan Erdoğan, az önce ifade ettiğim ve yanlışlarla dolu
konuşmasında doğru bir noktaya istemeden de olsa temas ederek merhum
şairimizin Arnavut kökenli olmasının kendisini Türklükten
çıkarmadığını söyleyecek cesareti ne ilginçtir ki gösterebilmiştir.
Türklüğümüzün içinde kökeni, mezhebi, yöresi ne olursa olsun her
kardeşim ve vatandaşım bulunmaktadır.
Zira Türklük bir ırkın değil, hepsinden ve her şeyden önce
yaşamış, yaşanmış ve gelecekte de yaşaması ve var olması mukadder olan
muhteşem bir kültürel varlığın, sosyolojik bir ihtişamın adıdır.
Bakınız, 1906 yılında Merhum Abdullah Cevdet ne demektedir: ?Ben
bir Kürdüm. Fakat her şeyden evvel Türküm?
Ayrıca basında köşe tutmuş bazı isimler de, sanki çok önemli bir
şey yapmışlar gibi, Türklükten istifa ettiklerini duyurmaya başlamış,
zımmen Türklüğü değersizleştirme çabasına girişmişlerdir.
İktidar gücünden çekinenler, dönemsel gelişmelerin büyüsüne
kapılanlar peş peşe Türklüğü kötülemeye ve Türklüğü değersizleştirmeye
yönelmişlerdir.
Kim nereye giderse gitsin, kendisini nasıl görürse görsün, bu
bizim umurumuzda değildir.
Türklük ve Türk milleti böylesi şahsiyetler olmadan da yoluna
devam edecek ve değerinden bir şey kaybetmeyecektir.
Nasıl olsa AKP döneminde Türklüğe sırt çevirme, milliyetçiliğe
saldırma moda haline gelmiştir.
Birleştirici, bütünleştirici ve hepimizin müşterek ismi olan
Türklüğe yüzünü dönenler ve işi istifaya kadar götürenler, su alan
tekneden ilk kaçanlardan farksızdır.
Türklüğü reddetme milleti reddetmektir, Türklüğü bastırma ve
öteleme son yurdumuzdaki bağımsızlığımızı ve hayat hakkımızı hafife
almak ve tesadüflere bırakmaktır.
Bunların hepsi Damat Ferit hükümetlerinde Şeyhülislamlığa kadar
yükselmiş Mustafa Sabri Efendi?nin izinden gidenlerdir.
Bu zat da 1927 tarihinde yazdığı bir şiirinde, Türklük?ten istifa
ettiğini beyan etmiş ve şöyle demişti:
Ben de aynıyla reddedip Türk?ü
Attım üstümden en elim yükü,
Tevbe Yarabbi tevbe Türklüğüme
Beni Türk milletinden addetme.
AKP içinde Türklüğünden gurur duyan değerli milletvekili
arkadaşlarım da Mustafa Sabri Efendi?nin ardından, Damat Ferit?in
çizgisinden gitmeye ne zamana kadar devam edeceklerdir?
Bu partiye yıllardır oy vermiş değerli kardeşlerim daha ne kadar
bu zillete tahammül gösterecekler ve Türklüğü çiğneyen BOP?çuya daha
ne zamana kadar sessiz duracaklardır?
Varsın Recep Tayyip Erdoğan ve yanındaki zevat Türklükten
ayrılsın Allah?a şükürler olsun ki biz her daim Türk olacağız, Türk
kalacağız, Türkçe duyacağız, Türkçe bakacağız, Türkçe sesleneceğiz ve
Türk milletini yaşatmak için her zorluğa göğüs gereceğiz."

Foreks Haber Merkezi ( [email protected] )
http://www.foreks.com
http://twitter.com/#!/ForeksTurkey