Borsalarda '1987 çöküşü' yankılanıyor

Üst düzey stratejistler, ABD borsalarında 1987 yılındaki çöküşün bir benzerini görüyor.

BORSAGUNDEM.COM - DIŞ HABERLER SERVİSİ

ABD borsaları düşüş seyrini sürdürüyor. Birçok analist, yapay zeka odaklı rallide yaşanan düzeltmenin bir çöküşe doğru gittiği düşüncesinde.

Borsagundem.com’un derlediği bilgilere göre, birçok stratejist, günümüz ABD hisse senedi piyasalarında ‘1987’deki çöküşün yankılarını’ görüyor ve ekliyor: “Yapabileceğiniz tek şey kendinizi hazırlamak ve en iyisini ummak.”

1987 çöküşü mü?

Fortune’dan Will Daniel’ın haberine göre, 19 Ekim 1987'de Dow Jones Endeksi, daha sonra Kara Pazartesi (Black Monday) olarak anılacak olan dönemde yüzde 22,6 oranında düştü. Kazanın nedenleri bugün hala tartışılıyor ancak etkisinin ciddiyeti tartışılmıyor. Ekim ayında borsa kayıpları küresel olarak 1,7 trilyon dolara ulaştı ve 23 büyük piyasadan 19'unda ay boyunca yüzde 20'nin üzerinde düşüşler yaşandı.

Fransız yatırım bankası Société Générale'de küresel strateji uzmanı olan Albert Edwards, tarihin tekerrür edebileceğinden endişe ediyor. Yüksek faiz oranlarının ekonomiyi yavaşlatan etkilerine rağmen borsanın 2023 yılındaki gücünün, Ronald Reagan'ın başkan olduğu günlere çok benzeyen bir kombinasyon olduğu konusunda uyaran stratejist, tipik olarak düşüş eğiliminde ve sıklıkla alaycı bir tavır sergiliyor.

Hazine getirilerindeki her sıçramayla birlikte güvenli getirilerin cazibesi artarken, yatırımcılar daha riskli borsalardan uzaklaşıyor ve Edwards bu gelişmelerde, 1987 çöküşünün yankılarını duyduğunu ifade ediyor.

Edwards, paylaştığı notta, “Hisse senedi piyasasının artan tahvil getirileri karşısında mevcut direnci bana, hisse senedi yatırımcılarının yükseliş beklentisinin bastırıldığı 1987 olaylarını hatırlatıyor. Siz de ABD tahvil getirileri daha da yükselirken, çarpmak üzere olduğunu bildiğiniz ancak durdurmaya gücünüzün yetmediği bir arabanın içindeymiş gibi mi hissediyorsunuz?” diyor.

Mali dizanteri

Edwards, artan faiz oranlarıyla birlikte ABD ekonomisinin geleceğine ilişkin ‘artan belirsizliğin’, Washington'daki rekor bütçe açıklarına ve neredeyse birden fazla hükümetin kapanmasına yol açan siyasi tıkanıklığa kaba bir göndermeyle, 'mali dizanteri’yle birleştiğini söylüyor ve bu durumun 10 yıllık Hazine getirisinin yüzde 4,7'nin üzerinde çıkmasına olumsuz katkısının büyük olduğunun altını çiziyor.

Edwards, “Kariyerimde hiçbir zaman ekonomik döngünün neresinde olduğumuza dair bu kadar belirsizliğe tanık olmadım. Uzun zamandır vaat edilen durgunluk hâlâ köşede mi gizleniyor yoksa yeni bir ekonomik döngünün başlangıcında mıyız? Görünüşe göre pek çok yatırımcı ikincisi olduğuna giderek daha fazla ikna oluyor. Benim görüşüm durgunluğun hâlâ pusuda olduğu yönünde” şeklinde konuşuyor.

Stratejist, resesyonun yakın olduğunu gösteren hala çok sayıda kanıt olduğuna inanıyor ve tıpkı 1987 yılında olduğu gibi, herhangi bir resesyon belirtisinin, ekonominin işsizlikte önemli bir artış olmadan mevcut çalkantıdan kurtulduğu bir döneme işaret eden yumuşak iniş senaryosu için fiyatlandırılan hisse senetlerine kesinlikle yıkıcı bir darbe olacağı noktasında uyarıda bulunuyor.

Tipik resesyon sinyalleri

Kamyon taşımacılığı faaliyetlerindeki son düşüşe dikkat çeken Edwards, bunun ‘tipik olarak bir durgunluğun yaklaştığının sinyalini verdiğini’ söylüyor. Edwards, ayrıca kurumsal iflaslarda ve daralan para arzında devam eden yükselişe de dikkat çekiyor.

Düşüş eğilimli ekonomist David Rosenberg'e atıfta bulunan Edwards ayrıca, ikinci çeyrek GSYİH raporunda yapılan son revizyonların, genellikle Amerikalıların ‘kazançları’ için vekil olarak kullanılan bir ekonomik faaliyet ölçüsü olan gayri safi yurt içi gelir (GDI) büyümesinin hayal edildiği kadar güçlü olmadığını gösterdiğini de belirtiyor. Gerçekten de, enflasyon hesaba katıldığında, gerçek GDI büyümesi olarak adlandırılan büyüme, ikinci çeyrekte yıllık bazda sadece yüzde 0,2'ye düşüyor. Edwards, Rosenberg’den de alıntı yaparak, “Eğilim, resesyonun yaşanmadığı bir dönemde, hiç bu kadar düşük olmamıştı. Yumuşak iniş sona erdi” diye yazıyor.

Kara Pazartesi ve farklılıklar

Edwards, Kara Pazartesi'nin tekrarlanmasından korkarken, bu kazanın nedenleri hala geniş çapta tartışılıyor. Ayrıca, iki dönem tam olarak aynı özellikleri göstermiyor. Bu yılın ilk yedi ayında ve 1987 yılında, hem faiz oranlarının hem de hisse senedi fiyatlarının birlikte yükseldiği doğru olsa da 35 yıl önce bu dinamiğe giden yolun son yıllarda olanlardan oldukça farklı olduğu görülüyor.

70'lerde yıllarca süren yüksek enflasyonun ardından, dönemin Fed Başkanı Paul Volcker, 1981'in başında faiz oranlarını yüzde 19 civarına yükseltti. Daha sonra, enflasyonun yavaş yavaş azalmasıyla birlikte, Eylül 1986'da oranları sadece yüzde 5,9 seviyesine düşürdü. Dow Jones, Ağustos 1982'den 1987'nin aynı ayındaki zirve seviyesine kadar yüzde 250 oranında artışla 776 puandan 2.722 puana çıktı.

Bu sürecin sonu, Edwards'ın bugüne çok benzediğine inandığı döneme denk geliyor. Eylül 1986 ile Ekim 1987 arasında faiz oranları yüzde 5,9'dan yüzde 7,3'e yükseldi. Ancak aşağı yukarı aynı dönemde, Dow Jones sanayi ortalaması, yatırımcıların yıllar süren kazanımların ardından yükselişe yönelik görünümlerini korumalarıyla birlikte yüzde 45 artışla yükselişini sürdürdü. Bu, Kara Pazartesi’den hemen öncesine karşılık geliyor.

Benzer şekilde, bu yıl da faiz oranları arttı, ancak birçok yatırımcı yükseliş beklentisini sürdürdüğü için piyasa da aynı şekilde yükseldi ve bu da Edwards'ın şüphelenmesine neden oldu.

Değişmeyen şey: Yatırımcı psikolojisi

Yine de bazı yatırımcılar, Kara Pazartesi'yi, büyük endeksler düştüğünde hisse senetlerini otomatik olarak satacak şekilde programlanan ve o zamanlar yeni uygulamaya konulan bilgisayarlı güdümlü alım satım programlarına bağladılar. Hatta bazıları, 80'lerde inanılmaz derecede yaygın hale gelen şirket devralmalarını daha maliyetli hale getirecek vergi değişikliklerini bile suçladı.

Öte yandan, Yale ekonomi profesörü ve Nobel Ödülü sahibi Robert Shiller, 1987'de hem kurumsal hem de bireysel yatırımcılarla yaptığı bir ankette, yüksek borsa değerlemeleri, artan özel ve kamu borçları korkusu, doların azalan gücü ve tipik olarak borsa endeksleri için vadeli işlemlerin açığa satışı yoluyla piyasa riskinden korunma anlamına gelen ‘portföy sigortası’nın doğuşunun olası olumsuz etkileri nedeniyle o dönemde ABD'de genel bir ‘çöküş zihniyetinin’ geliştiğini bulguladı. Ve bu risklerin hepsinin şu anda geçerli olmadığı görülüyor.

Kara Pazartesi sonrasında ne oldu?

Yine de Shiller, 2017'de New York Times’ta yer alan köşe yazısında benzer bir çöküş zihniyetinin ve ardından gelen paniğin, özellikle de faiz oranları hızlı bir şekilde yükselirse yeniden yaşanabileceği konusunda uyarıda bulunuyor ve yatırımcı psikolojisinin hiçbir zaman gerçek anlamda değişmediğine dikkat çekiyor. Edwards, Fed enflasyonla mücadelesini sürdürürken çöküş gününün daha geç gelebileceğinden endişe ediyor.

Peki Kara Pazartesi’den sonra ne oldu? Çöküşün sonraki etkileri, kısmen hükümet ve merkez bankası müdahalesi nedeniyle ekonomik olarak sınırlı kaldı. ABD, tasarruf ve kredi krizinin finans sektörünü sarsması ve Basra Körfezi krizinin petrol fiyatlarının yükselmesine neden olması sonrasında 1990 yılına kadar gerçek bir resesyona girmedi. O zamana kadar borsa toparlandı ve Kasım 1987'deki en düşük seviyesinden yüzde 40 oranında yükseldi.

Wall Street yatırımcıları nereye saklanıyor?

 

Wall Street’teki satış dalgasının perde arkası

 

ABD ekonomisinde resesyon beklentisinin 6 nedeni...

 

Deutsche Bank: Resesyonun 4 temel tetikleyicisi de kırmızı alarm veriyor

 

David Rosenberg: Resesyon öncesi en önemli sınav petrol fiyatları

 

Doların hisse senetleri üzerindeki baskısı artıyor

Ed Yardeni, hisse senetlerinde 'Noel Baba rallisi' bekliyor