Borsa Gündem okurundan ilginç tespitler

Bürokraside yetişmiş bir Müfettiş, borsadaki can yakan oyunlar ve otorite üzerine görüşlerini kaleme aldı… İşte o çarpıcı bakış…

BORSAGUNDEM.COM

Cesareti, tarafsızlığı, yatırımcıyı koruyan ve borsada oynanan oyunları bozan yayınlarıyla medya dünyasında rakipsiz, kulvarında tek olan Borsa Gündem’in çok önemli bir ayrıcalığı da okurları. Borsa Gündem’in, “ Türkiye’nin sigortası, sermaye piyasaları”nın geleceği adına verdiği mücadelesinde yorumlarıyla, mailleriyle, telefonlarıyla desteğini esirgemeyen bu büyük güç, aynı zamanda tüm Türkiye’nin tanışması gereken önemli düşüncelerin, analizlerin, detayların da sahibi. Tıpkı, bürokrasi havasını solumuş tecrübeli bir Müfettişin Borsagundem.com’la paylaştığı ‘kritik’ gözlemleri gibi…
Mailinde, borsada yaşanan sıkıntılara işaret ederken, son dönemlerdeki tahta vurgunlarını, kot dışına alınan şirketleri, sözde finansal mühendisliklerle halka açık şirketlerin içini oymalarını hatırlatan Müfettiş, onca kanun, mevzuat, yaptırıma rağmen kişilerin cüretleri ve rezaletler karşısında duyduğu üzüntüyü gizlemiyor. Ancak meseleye, kötü niyetli patron, manipülatör ya da mağdur edilen küçük yatırımcı penceresinden bakmak yerine olayı kamu otoritesinin vazife ve yetkileri açısından irdelemeyi seçtiğini söylüyor.

BÜROKRASİNİN AĞIR İŞLEYİŞİ

Okur, “Evvela, 90’lı yılların ortalarından bu yana sermaye piyasalarında çok ciddi aksaklıklar ortaya çıkmakta. Bu aksaklıkların büyük kısmı, sistemik bir riskin beraberinde getirdiği felaketler olmayıp, sadece piyasa oyuncularının, akla, mantığa, finans teorisine, tabi ahlaka, kanuna ve mevzuata cüretkarca aykırı davranışlarından kaynaklanmakta. Söz konusu cüretin en ağır şekilde cezalandırılarak, bir daha tekrarlanmamasının temini tabidir ki kamu otoritelerinin görevi. Ancak, şahsen yakından tanıdığım bürokratik yapıların ağır işleyiş mekanizmaları ve meselenin özünü yakalamayan idrak zaafları, bu cüretkarlığın cezalandırılmasını temin edemediği gibi, onu istemeden teşvik bile edebilmekte…” diye yazıyor. 

Ardından, tarihin tozlu sayfalarından çıkıp son bir kaç seneye, hatta son bir kaç aya gelerek bir somutlaştırma yapıyor.
SPK’nın aldığı son kararlarla ARTOG, ERİCO ve CLKHO’nun bir süre kot dışı kaldığı belirten ve bu furyanın devamının geleceğini öne süren okur, devam ediyor: 
“Söz konusu tahtaları asla takip etmedim. Ancak KAP'tan ve SPK bültenlerinden okuduklarım gösteriyor ki, şirketin kendi kaynakları ile şirket satın alınıyor; beş para etmez kapalı şirketler niteliği tartışmalı adamlara değerletilip halka açık şirkete satılıyor; yeni patron (ve her ne hikmetse hepsi 30’lu yaşlarda) beş kuruş ödemeden halka açık şirket sahibi oluyor, yeni patron şirket kaynaklarını dilediği gibi şahsi işleri için dağıtıyor; bir yandan çağrı gazı veriliyor ama bir yandan da tahtada operasyon yapılıp kağıt uçuruluyor; küçük yatırımcının çağrı hevesi kursağında kalırken yeni patron üç beş ay içerisinde elindeki hisseleri boşaltıyor ve ortada sahipsiz, halka açıklık oranı %90'a varmış, faaliyetleri önemli ölçüde sekteye uğramış batık şirketler kalıyor…”

“KURTLAR KARŞISINDAKİ TECRÜBESİZ ELEMANLAR” 

Okur, bu analizden sonra mailinin ana konusu olan, “Peki, SPK tüm bu tahtalarda olan biten karşısında neden geç kalıyor?” sorusunu sorarken, bürokrasinin içinden yetişmiş tecrübeli bir uzman olarak yanıtını da kendisi veriyor: “Bunun sebebini SPK'nın organizasyon ve faaliyeti yürütme biçiminde aramak gerekir…”
Müfettiş, çok konuşulacak değerlendirmesini şöyle anlatıyor:
“SPK içerisinde iki tane denetleme birimi var. Biri Denetleme Dairesi diğeri ise Piyasa Gözetim ve Denetim Dairesi. Bunlar arasındaki iş bölümü ise; Denetleme Dairesi daha çok hesap incelemesinde bulunuyor, mali revizyon vb. faaliyetleri var. Diğeri de İstanbul'da tahtaları sürekli inceliyor. Bildiğim kadarıyla Denetleme Dairesi’nde yaklaşık 35-40 kişi, tahta inceleyen daire de ise 15 kişi bulunuyor. İstanbul’daki birimin personel kompozisyonuna bakarsak, 15 kişinin 10’u 1-2 yıl tecrübeye sahipmiş, kalanı da en fazla 6-7 yıl. Revizyon grubunun da benzer bir kompozisyonu var. Buradan şu sonuçlara varıyorum. Birincisi, 420 borsa şirketi, 100’e yakın aracı kurum, bağımsız denetim şirketi vb. bir piyasanız var ve bu hassas piyasayı siz 40-50 kişi ile denetlemeye çalışıyorsunuz. Kurt borsacıların karşısına, tecrübesi az olan elemanlar dikiyorsunuz.” 

“İŞLER DENETİMLİK OLMADAN MÜDAHALE EDİLMELİ”

İki birim arasındaki eş güdüm ve koordinasyona da değinen Müfettiş, ‘büyük resmin’ kaçırıldığını öne sürerken, gerekçelerini de şöyle sıralıyor:
“Mesela, bir grup, tahtadaki operasyonu incelemeye çalışırken, sadece tahtaya odaklanınca, şirketin içinde neler olduğunu, faaliyetlerin piyasaya nasıl aksettirildiğini bilmekte zorlanıyor. Çünkü pek çok tahtaya ilişkin inceleme, şirket hesapları ve faaliyetleri ile ilgili hiç bir husus içermez. Bunları bizzat gördüğüm (suç duyurusuna konu olmuş) raporlardan biliyorum. Somut olarak da zaten ortada, örneğin son dönemdeki ARTOG suç duyurusu. Şirketin içi oyulmuş, ancak bu süreçte şirket tahtası açık. Yeni patronlar, yok altın arayacağız yok petrol çıkaracağız diyerek konuşuyorlar. Çıkış yapan Kervansaray ya da MMC Yatırım da bu yolun yolcusu gibi. Tabi diğer taraftan da çağrı boyutu. Bu arada, yeni patron elindekileri azar azar çıkarıyor. Ancak, olayın bu boyutu suç duyurusuna yansımıyor. İşte bu yukarıda ifade ettiğim durumun bir sonucu olsa gerektir. 
Teftiş zor iştir, uzun zaman alır, emek ve gayret ister. Teftiş ve denetim birimleri olay yeri inceleme gibidir. İş bittikten sonra olaya müdahil olur. Ancak adalet ve güvenliğin temini sadece suçluyu yakalamak değil suçun oluşmasını önlemektir. İşler denetimlik olmadan müdahale etmek gerekir…”

“İNSANI HAYRETE DÜŞÜREN BİLANÇOLAR”

Bu noktada SPK’da eksiklik olduğunu ileri süren okur, konuya başka örnekle dikkat çekiyor:
“ARTOG'un özel durum açıklamalarına bakılınca olay çözülüyor. Şirket satılacağını ve içinin boşaltılacağını aylar önce KAP tan duyurmuş. Hem de operasyonun bütün evreleri açık seçik sayılıp dökülmüş. Aynı şey ERICO adlı şirkette de var. Bu şirket geçen yıl el değiştirmiş. Yine aynı adamlar... Şirket'i şirketin kendi parası ile satın alıyorlar, olay bir sene sonra açığa çıkıyor. Bu süre zarfında ERICO denen şirket 4 tane bilanço açıklıyor. Bu bilançolara bakınca insanı hayrete düşüren bir şey var. Bu şirketin varlık toplamı 8 milyon ve şirket satıldıktan hemen sonra başlayıp ta bugüne kadar devam eden  5-6 milyonluk ortaklardan alacak bakiyesi taşıyor. Ortada işletme sermayesi kalmamış, ama borsada halka açık bir şirket var (!)Yani aslında mesele bir senedir ortada ama daha yeni uyanılıyor. Bu durum tek başına ciddi bir gözetim mekanizması eksikliğinin kanıtıdır. Eğer şirketin mali tabloları incelense durum daha ilk günden ortaya çıkardı. Bunun gibi piyasada kaç tane şirket var herkes biliyor… Bilançolara dikkatlice bir bakış, olan biten hakkında zaten bilgi veriyor…”

“DONANIM, BİLGİ, HIZ VE ETKİN DEĞRLENDİRMENİN ÖNEMİ”

İşe yeni başlayan bir SPK müfettişinin maaşının, çalışanı motive etmekten uzak olduğunu belirten, bilgi kaynaklarının ve donanımın mutlaka yükseltilmesi gerektiğinin altını çizen Müfettiş, karanlık noktaların ortaya çıkarılmasında bilgiye çabuk ulaşımın ve etkin değerlendirmenin önemine dikkat çekiyor.
Kurul yönetimine ivedilikle tedbir alınması çağrısı yapan Borsagundem.com okuruna göre sağlıklı işleyen bir piyasanın altın kuralı istatistiki araştırmalardan çok, etkin bir gözetim mekanizmasının oluşturulması. Hedeflere ulaşmak için yatırımcıya hizmet eden stratejiler geliştirilmesini öneren Müfettiş’in son sözü; SPK’nın kaynak ve potansiyeli buna yeter, yeter ki o eksikler kapatılsın…