E-BÜLTEN

E-bültenimize abone olarak
en son bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Ana SayfaGündem"Meclis onların at oynatabileceği mekan değil"---

"Meclis onların at oynatabileceği mekan değil"

Meclis onların at oynatabileceği mekan değil
30 Nisan 2016 - 05:15 borsagundem.com

Komisyondaki tutumları nedeniyle HDP'lilere sert tepki gösteren Davutoğlu, söylediği iddia edilen "Tam başkanlığı savunursam kendimi inkar etmiş olurum" sözü için de "Asla böyle bir şey demedim" ifadesini kullandı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Katar ziyareti sırasında gazetecilerle yaptığı sohbette komisyonda yaşanan kavga, yeni anayasa, başkanlık sistemi ve dış politika konularında önemli mesajlar verdi, Davutoğlu'nun ziyaretini izleyen gazetecilerden Serpil Çevikcan, Davutoğlu'nun açıklamalarına Milliyet'teki köşesinde yer verdi. İşte o yazı:

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Katar ziyaretine eşlik ettik.
Hem Türkiye-Katar ilişkileri hem de yeni yatırım fırsatları açısından önemli adımların atıldığı ziyaret sırasında Doha’da Hamas lideri Halid Meşal ile de bir araya geldi.
Davutoğlu, gazetecilerle sohbetinde Meclis’te yaşanan kavga, yeni anayasa, başkanlık sistemi ve dış politika konularında önemli mesajlar verdi.

Başbakan, HDP’lilerin şiddeti Meclis’e taşımalarına bundan sonra izin vermeyeceklerini söyledi.
Bu arada, “Sayın Davutoğlu, ‘Tam başkanlığı savunursam kendimi inkar etmiş olurum’ dedi” ifadesi kullanılarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a Zagreb yolunda yöneltilen soruya da tepki gösterdi.
Davutoğlu, “tam başkanlığı” savunduğunu belirterek, “partili cumhurbaşkanlığı” alternatifinin revize bir model olduğunu kaydetti.

Başbakan’ın açıklamaları şöyle:

Danışmanlar giremez

SONU GELMEZ: Komisyon Başkanı Mustafa Şentop’tan olaylar esnasında bilgi aldım. Birileri şiddet kültürüne alışmışsa artık o şiddet her mekana girer. Danışmanların salona girmeye ve terör estirmeye ne hakkı var? Burası Millet Meclisi. Ona da biz tolerans gösterecek olursak hiçbir yerde düzen kalmaz. Gerekli her türlü tedbir alınır. Üye olmayan milletvekilleri gelebilir ama danışmanların, kimliği meçhul kişilerin komisyon salonuna girmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Meclis Başkanı’ndan bu konuda gerekli tedbirleri almasını talep ederiz. Bir teklifi bir tasarıyı beğenmeyebilirsiniz.
Gelir tartışırsınız konuşursunuz. Kimsenin konuşmayı engellemek gibi bir düşüncesi olmaz. Biz Ankara’dan ayrılmadan önce Sayın Şentop ve ilgili arkadaşlarla toplantı yaptım. “İsteyen herkes istediği kadar konuşsun, bir sınır olmasın ama kesinlikle Meclis kuralları konusunda taviz vermeyeceksiniz” dedim. Burada da söz talep eden hiç kimse engellendi mi? Hayır. Kim ne istiyorsa Meclis’te konuşsun. Ama şiddet uygulamaya kalkarsa buna izin verilmez. Meclis’te şiddet görüntülerine izin verilirse bunun sonu gelmez.

KOMİSYON ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRECEK: Dokunulmazlık meselesinde biz çok ilkeli bir tavır sergiledik. Şimdi sanki kendilerine baskı uygulanıyormuş, siyasetten soyutlanacaklarmış gibi bir intiba vermeye çalışıyorlar. Bizim milletvekillerimizden de fezlekesi olan var ama çekinen kimse var mı? Meclis’in yaptığı da kimse hakkında hüküm vermek değil. Zannettiler ki biz kaçınacağız. Biz kaçınmayınca hepsi telaşa düştü. CHP ne yapacağını şaşırdı. MHP de aynı. HDP ise dışarıdaki şiddet kültürlerini Meclis’e yansıtmaya çalışıyor. Buna izin verilmez. Burası onların at oynatabileceği mekan değil. Komisyon çalışmalarını kararlılıkla sürdürecek. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Tespitler devam ediyor

YARGI EN UYGUN YÖNTEMİ UYGULAR: (Muhalefet “anayasa değişikliği geçerse polis her an bir milletvekilini gözaltına alabilir” diyor. Bununla ilgili bir önlem düşünüyor musunuz?) Yasama, “Şu anda bekleyen bütün fezlekelerle ilgili yargı süreci işleyebilir” diyor. “Şu, şu, şu milletvekilleri suçludur, tutuklayın” demiyor. Bu yargıyı ilgilendiren bir husus. Ama Türkiye’de daha önce yaşanan tecrübeler de göz önünde bulundurularak, yargımızın daha önce de yaşanan süreçleri dikkate alarak, ortaya çıkacak tabloya karşı en doğru yöntemi benimseyeceğine inanıyorum.

ASKERİ HER TEDBİR ALINDI, TALİMATLAR VERİLDİ: (Kilis’e roketler düşüyor. Türkiye ne yapacak? Silahlı İHA’ların kullanılacağı söyleniyor): İstihbarat birimlerimiz, askeri birimlerimiz alınacak ek tedbirlerle ilgili geniş çerçeveli çalışma yürütüyorlar. Bu ABD ve koalisyon tarafıyla da ortak bir çalışmadır. Güvenlik gerekçesiyle detayına girmem mümkün değil. Saldırıların durdurulması ve gerekli cevabın verilmesi için gerekli talimatlar verildi. (Buna kara harekatı dahil mi?) Detaylara girmek doğru olmaz. Askeri gereklilik olarak alınacak her türlü tedbir alındı.

OLAĞANÜSTÜ ÇABA İÇİNDEYİZ: (Bursa’daki canlı bomba eylemi, Soma’daki girişim): Tespitler devam ediyor. Tam tablo ortaya çıkmadan söylenmesi erken olabilir. Bu konuda güvenlik birimlerinin yerinde ve doğru müdahaleleri oldu. Hem Bursa’da hem de Konya’da. Olağanüstü bir çaba içindeyiz. Gereğini yapıyoruz.

Metne bakmak lazım

HER KELİMEDEN ÜRKERSEK ÇAĞDAŞ ANAYASA OLMAZ: (Cumhurbaşkanı “anayasada İslam vurgusuna ihtiyaç yok” dedi. Sizin çalışmanızda bu konuda beyin jimnastiği mi yapıldı?): Müzakere metni hazırlamaktan daha çok, bir Anayasa Komisyonu olmadığı için en iyi metni nasıl çıkarırız diye tartışıyoruz. Olsun mu, olmasın mı noktasında çok fikirler ifade ediliyor. Nihayetinde çıkan metne bakmak lazım. Dışarıya yansıyan yorumlar üzerinden değerlendirmelerde bulunuluyor. Görüşmelerin hiçbirinde devletin temel nitelikleri konusunda bir husus gündeme gelmedi. Anayasa’da değiştirilemez madde olsun mu olmasın mı bu tartışıldı.

“Bazı manevi değerlere atıf olsun mu” diyen akademisyenler oldu, “olmasın” diyenler de oldu. Birçok çağdaş anayasada böyle atıflar var. Bunları da müthiş tansiyonu artırıcı hususlar olarak görmemek lazım. Biraz rahat olalım. Anayasa tansiyonla yazılmaz, sükunetle ve suhuletle, rahat olarak yazılır. Her kelimeden her kavramdan ürkecek olursak çağdaş bir anayasa yazma şansımızı kaybederiz. Devletin nitelikleri konusu gündeme gelmedi fakat bunun nitelikleri konusu ayrı bir meseledir. Laiklik ilkesi yıllardır geçerli olmasına rağmen 28 Şubat’taki laiklik yorumuyla, herhangi bir başörtülünün bırakın kamu görevini, okula gitmesi mümkün değildi. Şimdi aynı prensip orada fakat özgürlükçü bir yorumla böyle bir uygulama yok.

HERKES SAKİN OLSUN: Son 6 yıldır bölgemizde yaşanan hususları, Türkiye içinde bu paralel çete ile yaşanan sorunları göz ardı eden bir tutum sergileyebilir miyiz? Bunların hepsini biz yaşıyoruz. Din-devlet ilişkisinin ekseninden kayması durumunda nelerle karşılaşılacağını en iyi biz tayin ederiz. Bu paralel çetenin rasyonel olması gereken bir hukuk alanını nasıl metafizik, mehdi, dini görünümlü ama din dışı yorumlarla tahakküm altına almak istediğini biz yaşadık. Benim odam, Sayın Cumhurbaşkanımızın odası dinlendi. Belki bu dinleme aletini yerleştiren dini bir vecibe yaptığını zannediyordu. Bütün bu tecrübeleri yaşayarak metnin en özgürlükçü olmasını arzu ediyoruz. Laiklikte ne 28 Şubat, ne Ergenekon, ne ondan önceki şeyler gibi otoriter yorumlarla değil, din istismarına ilişkin bir yorumu da önleyecek ortak bir mutabakata varmamız gerekiyor. Dolayısıyla bunların hepsini yaşayan ve aklıselim sahibi bir heyetin anayasa alıştığını hiç kimse unutmasın. Fakat çağdaş anayasalarda olan bazı hususlar da burada tartışıldı diye kimse ortalığı kasıp kavurmasın. Herkes sakin olsun. Türkiye’nin buna ihtiyacı var.

Olsaydı söylerdim

AĞZIMDAN ÇIKMADI: (“Tam başkanlığı savunursam kendimi inkar etmiş olurum” dedi iddiası): Bir gazeteci arkadaş tarafından beni hayrete düşüren bir soru sorulmuş sayın Cumhurbaşkanımıza. Güya ben demişim ki “başkanlık sistemini savunursam kendimi inkâr etmiş olurum.” Böyle bir şey kesinlikle yok. Böyle bir ifadem olduğunu bulsun biri çıkarsın ben özür dilemeye hazırım. Olsaydı da hiç çekinmeden söylerdim. Ağzımdan çıkan şeyi Elhamdülillah unutmam. Şanlıurfa’da gençlerle buluştuğum zaman, “Siz Başkanlık olursa kendiniz ile ilgili kaygı duyuyor musunuz?” diye bir soru sordular. Ben de “Ben 12 Eylül anayasasına hayır oyu vermiş biri olarak bu anayasayı savunmam halinde kendimi reddetmiş olurum. Aksine başkanlık da dahil bu anayasanın tümden değişmesinin gerekli olduğuna inanıyorum” dedim. Söylediğim budur. Savunduğum şeyi açık ve net savunurum. Geçmişte yaşananları unutmamak lazım. Ak Parti olarak başkanlık sistemini savunduk ve savunuyoruz.

REVİZE DEĞİL TÜMDEN DEĞİŞME: (Cumhurbaşkanı’nın “partili cumhurbaşkanlığı veya başka alternatifler olabilir” sözleri): Bir sistem çarpık deniyorsa, ilk yapılması gereken şey revize edilmesi değil tümden değişilmesidir. Revizyona dayalı bir anayasa yerine kendi içinde tutarlı bir anayasa yapma kararı aldık. Partili cumhurbaşkanı nihayetinde bir revizyondur. Var olan sistemi bir unsurla revize etmektir. Bizim öncelikli hedefimiz revizyon değil, çarpık bir sistem olduğunu söyleye geldiğimiz bir yapı üzerinde yeni bir adım atmaktansa anayasayı başkanlık sistemi etrafında kurgulamaktır. O sistemi kendi iç dengeleri içinde, güçler ayrımı, özgürlükçülük vesaire ile pür başkanlık sistemi olarak kurgulamaktır. Hepsini deneriz olmuyorsa başka seçeneklere bakarız.

1 milyar Euro yatırım yapılacak

GERİ KABULÜ UYGULAMAYIZ: (Cumhurbaşkanı’nın AB konusundaki eleştirileri): AB ile geçmişte karşılıklı güven sorunu yaşadığımız süreçler yaşadık. Sayın Cumhurbaşkanımızın kaygılarının bu anlamda olması doğal. Biz de bu kaygıyla süreçleri dikkat ve teenni ile yürütürüz. Ancak 29 Kasım zirvesinden ve 18 Mart anlaşmasından bu yana tabloya baktığımızda birinci amacımız AB’ye iyi görünmekten öte insani bir amaçtı. Temmuz sonuna kadar 1 milyar euro’luk yatırım yapılacak. Bakacağız yaparlar mı? Hayal kırıklıkları olursa tepki veririz. Vize muafiyetini uygulamazlarsa biz de geri kabul anlaşmasını uygulamayız. Martin Schulz ile görüşmemde çok net bir şekilde bu süreçte herkesin açıklamalarına çok dikkat etmesi gerektiğini söyledim. Başkaları saygı bekliyorsa biz de onlardan saygı göstermelerini bekleriz. AB veya hangi konu olursa olsun net tavır koymaktan asla çekinmeyiz.

PARALELİN MEVCUDİYETİ ERGENEKON’U MEŞRU KILMAZ: (Yargıtay’ın Ergenekon kararı içinize sindi mi?): Türkiye’de bazı şeyler ifrat tefrit arasında gidiyor. 2003 ve sonrasında Ak Parti iktidarına karşı bir hareketlenme var mıydı; vardı. 27 Nisan e-muhtırası açık göstergesidir. Ergenekon davasında bir sürü masum insan bu davanın içine sokuldu mu? Evet. Bunu paralel çete yaptı. O kadar gereksiz insanlar bu işin içine sokuldu ki, bir anda o dava özünü kaybetti ve zulüm aracı haline dönüştü. İfrat da orada ortaya çıktı. Şimdi, “Ergenekon diye bir şey yoktur” deniyor. Ya biz bunları yaşadık. Haksızlıklar yapıldığı konusunda müttefikiz, paralel yapının emniyet ve hukuk içindeki etkisinin nelere yol açtığını görüyoruz. Ama Ergenekon ve paralel yapı benzeri seçilmiş iktidarı hedef alan kim olursa, buna karşı da mücadele etmemiz lazım. Paralelin mevcudiyeti Ergenekon’u, Ergenekon’un mevcudiyeti paraleli meşru kılmaz. İkisi de aynı ölçüde illegal yapılardır. Burada önemli olan bizim bir daha hukuku kullanarak kimsenin zulme uğramaması konusunda ortak bir ilkeye varmamızdır.

YURT İHTİYACI VARSA KARŞILARIZ: (Karaman’daki cinsel istirmar olayından sonra çocukların barınma problemine ilişkin bir eylem planınız var mı?): Karaman’daki olay konusunda sanki bizim taraftan sükûnetle karşılanmış gibi bir algı oluşturulması son derece yanlış. Tavrımız hiçbir zaman tolere edici olmadı. Eğer bir yurt ve barınma ihtiyacı varsa devlet gereğini yapar. O dağlar, Karaman’ın dağları, okuma şartları açısından Türkiye’nin en zor ve çileli yerlerinden biridir. Çocuklarımızın ihtiyaçları neyse karşılarız. Bu bir sıkıntı ise gerekli tedbirleri alırız. Fedakârlıktan kaçınmayız.

Özür metni duruyor

İNCE AYARLARA KALDI: (İsraille yürütülen görüşmelerde hangi noktadayız?): Özür metni İsrail’in başbakanlık sitesinde hâlâ duruyor. Tazminat da bir aşamaya gelinmişti. Gazze’nin elektrik, su, inşaat ve temel ihtiyaçları konusunda ve diğer konularda sağlanacak ilerleme ile birlikte anlaşma neticeye varabilir. Çok ileri bir aşamaya gelmiş durumda. İnce işler kaldı. Hayırlısı ile çözülür. Filistinli gruplarla ve kardeşlerimizle ilişkileri müzakere masasında pazarlık konusu yapmayız.

DIŞARIDAKİ DÜŞMAN DEĞİL İÇERİDEKİ HAİNLER: (Türkiye’nin dış politikasını belirlerken en çok nerede zorluk çekiyorsunuz?): Kut-ül Amare savaşı benim için Ortadoğu’nun Çanakkale savaşıdır. Hep söylüyorum ya Kut-ül Amare kazanacak ya Sykes Picot. Dışarıdaki zorluktan çok içerideki zorluğu görüyorum. Türkiye’nin askeri kapasitesi sınırlı değil. Ama askeri kapasiteyi kullanmak istediğinizde yaptığınız her hamleyi teröre destek gibi gösteren veya o askeri kapasiteyi milli stratejinin parçası olarak görmeyip dünyaya şikayet eden bir muhalefetiniz varsa, paralel devlet yapısı diye bir çete varsa, Türkiye’nin yaptığı her hamleyi kötüleyen, köşeye sıkıştırmaya çalışan ihanet çetesi varsa; işte zorlandığınız yer odur. Türkiye’nin bu kadar büyük insani destan yazdığı dönemde, Türkiye hakkındaki olumsuz algının sebebi dışarıdaki düşman değil içerideki hainler. MİT TIR’ları operasyonunun nelere yol açtığını bilmiyor musunuz? Askeri kapasite dediğiniz kapasiteyi kullandığınızda, o kapasiteyi milli bir kapasite olarak görmeyip haince tuzaklar kuranlar esas bizi zorlayan bu hainler.

Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)