Ana SayfaYazarlarFatih ÇilSürdürülebilir Kalkınma
Fatih Çil [email protected] Fatih  Çil

Şehirler dünya ekonomisini şekillendirirken Türkiye’nin kentsel dönüşümü orta gelir tuzağını bozar mı?

03 Haziran 2015, 11:20 - -

Güvenliği, alt yapısı, adaleti, sosyal dokusu, kültürü, sanatı, doğayla uyumu, ekonomisi ve yaşam kalitesi üstünde adamakıllı düşünülmeden; her şeyden önemlisi bütün bu kavramlara can veren, onlardan can alan ve bu sebeple insanların kendilerini ait hissettikleri “kimlikten” ve “ruhtan” bağımsız, üst üste binalarla bir şehir inşa edilebilir mi? Edilirse ona ne kadar şehir denilebilir? Orman tek tek ağaçların ötesinde bir şey değil midir?

En büyük  fabrika, pazar ve fuar olarak adlandırabileceğimiz yaşadığı şehirlere aklını ve ruhunu katamayan, onun sorunlarını ve avantajlarını bütünsel bir şekilde ele alamayan; anlayamayan yönetimlerin idaresi altındaki şehirlerde rekabet gücünün esasını oluşturan insan sermayesi gelişir mi? Bu insanlar katma değerli mal, hizmet ve fikir üretim döngüsü içinde bulunabilirler mi? Bu kısırlık şehrin gelişimini, görüntüsünü, gelir yaratma kapasitesini, nihai olarak marka değerini bir bütün halinde engelleyici bir durum oluşturmaz mı?

Geçmiş ve bugün hakkında bilgi, görgü ve analiz kapasitesiyle geleceğin ve günün ihtiyaçlarına yönelik tasarımları yapma yetenek ve pratiği olan inovasyon; ( Devrimsel evrimsel ayrımına; fikir, icat, Ar-ge ve Ur-ge’yle olan farklarına/benzerliklerine şimdilik girmeyelim) eski şeylerle muhtemel yeni  kullanım alanları arasında bağ kurup, ekonomik bir maliyetle insanın “işte budur” deyip satın almak istediği “daha farklı ve katma değerli” ticari ürün ve süreç üretme kapasitesidir ki, elini taşın altına sokmayan  kısa vadeli, çıkarcı “kolektif hafıza ve akıldan” yoksun; halk, bilim ve iş dünyasıyla bir network oluşturamayan, bu yüzden bireylerin gücünü ve diğer gruplarla yaratılabilecek sinerjiyi değerlendiremeyen idarelerin yönettiği şehirlerde de yeşerebilir dersek, sizce ortada bir çelişki olmaz mı? Şehrin bizatihi kendisi bir insanlık inovasyonu iken bu duruma tolerans gösterilebilir mi?

Bu noktadan hareketle şehirlerini zamanın ruhu ve normaliyle teçhiz edip kurgulayamayanların, insanlığın yüzde 75’ine yuva olacak, dünya GSMH’nın yüzde 60’ını oluşturacak şehirlerin inşasında ve günlük hayatında ortaya çıkan, çıkacak “yeni nesil” gereksinimleri karşılamak için kurulacak istihdam ve dışsal ekonomi yaratarak zenginlik üretecek yerli ya da yabancı sanayileri, sektörleri ve bunlarla bağlantılı veya alakalı kişileri “ev sahipliği” noktasında ikna etme şansları olur mu?

Bir soluk alırsak. … Günümüzde dünya GSMH’sinin % 60’ını 600 şehir oluşturmuş ve toplam GSMH rakamının yarısı gelişmiş ülkelerdeki 380 şehirden gelmiştir. Bu 380 şehrin 190’ı Kuzey Amerika şehirleridir. Gelişmekte olan ülkelerdeki  220 şehir ise bu GSMH’nin yüzde 10’unu üretmiştir. Ancak önümüzdeki 10 sene içinde ağırlık daha çok  güney bölgelerine özellikle de doğuya kayacaktır. Böylece, gelişmiş pazar ekonomilerinden ilk 600’de bulunan şehirlerin 1/3’ü, gelişmekte olan ekonomilerden de 1/20’si bu lige veda edecektir. Buna mukabil 600’ler ligine 136 yeni şehrin girmesi ve bunun 100 tanesinin Çin şehri olması beklenmektedir. Bu durum tüketim ve yatırım merkezlerini, alışkanlıklarını, ihtiyaçlarını, demografik özellikleri, sosyal sınıfları ve rekabet parametrelerini değiştirerek iş dünyası da dahil tüm aktörlerin stratejilerini yeniden belirlemesine yol açacaktır.  2025’te satın alma gücü 20.000 doları geçen 1 milyar kişi temel hizmetler dışında ( Su, elektrik, metro) hem ihtiyaca yönelik hem de özellikli mal ve hizmet  tüketicisi olacaktır. 140 milyonu “global tüketici segmentine”  girecek bu rakamın 120 milyonu gelişmekte olan şehirlerden, bunun 75 milyonu ise yine Çin şehirlerinden gelecektir. 2050 ise daha farklı bir dünyanın kapısı aralayacaktır. ( Kimse unutmasın ki bu başarının arkasında 1 milyar 350 milyon insanın inanılmaz fedakârlığı, emeği, tüketim ve üretim gücü, aklı, özlemleri, 1000 yıllık Çin kültürü, Çin devletinin 50 senelik projeksiyonu, Almanya ve Amerika’nın makineleri vardır)

Devam edersek, hal ve manzara böyle iken ülkemizde sıkça “orta gelir tuzağını” aşma toplantıları yapılmaktadır. Fakat, çalışmalar birbirinden bağımsız ve sosyo-ekonomik arka plan dikkate alınmadan yapılırsa istenilen  ya da arzulanan sonuçlara yine ulaşılamayacağı kesindir. Siz “jenerik modelinizden” kurtulma isteğiyle katma değerli “eski yeni” modele öykünürken katma değer yeniden tanımlanmış, üretime ve yaşama yeni dinamikler ve parametreler eklenmiştir. Kısaca Türkiye bu tuzaktan kurtulmak için yeni bilimlerin, ekonomilerin, mevzuatların ve yaşam tarzlarının yön verdiği  dünyada yeni şekillenmeye başlayan rekabet savaş alanını çok iyi anlamak  ve de mevcut “jenerik ekonomi modelini” değiştirme yolculuğuna doğru yerden başlayarak yola doğru araçlarla çıkmak zorundadır. “Bazen durmak yanlış yerden başlamaktan iyidir” derler. Bu sebeple Türkiye fikir jimnastiği ve patinajından kurtulmak üzere, durup başlayacağımız yer neresidir, sorusunun cevabını kesin olarak vermelidir.

Sizin cevabınızı bilmiyorum ama şehirlerle ekonominin keşişim kümesinin bu kadar geniş olduğu bir zamanda ben bu alan “Kentsel Dönüşüm”dür diyor ve bunun sadece bir bina yenileme olayı olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden, Türkiye’yi kalkındırma misyonu ve vizyonu olan tüm kurum ve kuruluşlarımızın Türkiye’nin 10. büyük ekonomi ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde lokomotif görev görecek böyle bir dönüşümü başlatan Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ile yerel yönetimlerimize katkı sunması ve mutlaka ama mutlaka onlarla dirsek teması içinde olması şarttır. Tekstilden, tarıma, turizme; oradan inşaat, otomotiv ve bilişim sektörlerine esas olarak da eğitime kadar uzanacak bir yelpazede inovatif düşünme yollarına yeni bir motivasyon getirebilecek bu başlangıca, başta Bilim Sanayi ve Teknoloji, Ekonomi, Maliye, Eğitim, Kültür, Enerji, Su-Orman, Tarım, Sağlık ve Kalkınma Bakanlıklarımız olmak üzere valiliklerimiz çok daha fazla destek olmalıdır. Bu konuya Büyük Atatürk’ün koyduğu “muasır medeniyet seviyesini yakalama ve üstüne” çıkma hedefinde bir “katalizör” olabileceği gerçeğinden hareketle hepimizin dikkat göstermesi ve sahip çıkması lazımdır. Lakin milletimizin organize gücü olan devletimizin “aklı ve vizyonu” bu dönüşümde hissedilmeden geleceği kazanan bir strateji oluşturamayacağımızı da dünyanın döndüğünü nasıl kabul ediyorsak öyle kabul etmemiz gerekir.

Yeri gelmişken bir nefes daha alıp birkaç başlangıç noktasını gözden geçirirsek …. Bu konuda pek çok öneri ortaya atılmaktadır. Bunlardan biri bilgi iletişim teknolojileridir. Bazı mecralarda önerildiği gibi orta gelir tuzağını aşmak üzere genel olarak teknolojiye özel olarak bilgi iletişim teknolojilerine belli alanlarda yatırımlar yapmak çok doğru ancak yeni Silicon Vadisi  “hayali” kurmak hiç doğru bir düşünce tarzı değildir. Açık bir sırdır ki, Google ekonomisi; Amerikan Savunma Bakanlığına bağlı merkezi Texas olan “The Defense Advanced Research Projects Agency”  DARPA’nın, 60’lı yıllarda uzay yarışları döneminde bu vadide yaptığı icatların yan ürünüdür. Bugün Kaliforniya’da dönemin askeri üretim kompleksi bu yapıya dönüşmüştür. Bu sebeple San Francisco, San Jose gibi Bay Area çevresindeki adı Saint’le başlayan birçok  şehrin “duası” Stanford’un aklı, DARPA’nın parası, Birleşik Devletler’in de stratejisi olmasaydı Silicon Vadisi’nin Ihlara Vadisi’nden pek farkı olur muydu, sorusunun cevabını “Orta akıl” tuzağına yakalanmamış, goy goycular ve kaliteli yalancılar dışında, akl-ı selim sahibi herkesin verebiliyor olması gerekir.

Üstelik, Vadi’nizin olması tüm katma değerli işleri yapabileceğiniz ve tüm sorunlardan kurtulabileceğiniz anlamına da gelmez. 2,2 trilyon dolarlık GSMH’si ile tek başına dünyanın 8. büyük ekonomisi olan koca Kaliforniya’da adı geçen şehirleri birbirine bağlamak üzere yapmak istedikleri hızlı trenin teknolojisi ve hali hazırda finansmanı yoktur. Kaliforniya hızlı trenleri siyasi bir karar olmazsa büyük ihtimalle temel teknolojilerde bugüne kadar ABD ile rekabete girmeyen ama teknolojik tasarım ve ürünlerde muazzam yol alan Çinlilere yaptıracak, finansmanını “cap and trade” yani bahsettiğimiz yeni ekonominin vergisiyle sağlayacaktır. Mountain View’e dönersek, çip fabrikalarının hemen hepsini Tayvan’a kuran Vadi, yan sanayi üretemeyince çevresinde orta sınıf yaratamamış; Gogulcular ile Facebookçuların yüksek gelirleri nedeniyle bölgede astronomik artan kiralar, daha alt segmentlerdeki diğer hizmet sektörü çalışanlarını evsiz bırakırken, çok ciddi sosyal sorunlara sebebiyet vermiştir. Yani BT sektörü çok önemli ancak kalkınmak için yeter şart değildir. Öyle ki, diğer Amerikan eyaletlerinin ve Çin başta olmak üzere yabancı devletlerin rekabet baskısı altında olan dev Kaliforniya bile kendini neredeyse orta gelir tuzağına yakalanmış hissetmekte; ortaya çıkan sosyo-ekonomik sorunları çözmek üzere total bir ekonomik değişim planlamaktadır. Yaşadığı cehennem kuraklığını fırsat bilen Kaliforniya, düşük karbon ekonomisi yoluyla yeni-kaliteli iş yaratmak, ekonomisini büyütmek ve sosyal barışını tehdit eden gelir dağılımı adaletsizliğini gidermek için kapsayıcı bir model geliştirmeyi  kafasına koymuş ve bu yolda yeni bir hikâye ihtiyacı içine düşmüştür. Teşbihte hata olmaz derler. “Cennetin” vadisine girseniz bile Firdevs’ine çıkmanız için daha fazla hüsn-ü niyet, dua, ibadet ve hepsinden önemlisi ”iman” gerekmektedir. Bu unutulmamalıdır.

Tekrar bize gelirsek, realize edilen jenerik ekonomi modelinin ihtiyaçları ve beklentileri artmış gençlere iyi işler ve ülkemiz için katma değerli ihracat yaratma şansı yoktur. Bize sadece iş ve ihracat değil, her ikisinin katma değerlisi lazımdır. Yoksa yükselmek bir yana geriye gitmemiz kaçınılmazdır. Hayalleri kırılan, kendini gerçekleştirecek işler bulamayan insanlarla ve fakirleştiren bir ihracatla istediğimiz gelişmişlik düzeyine ulaşamayız. Zamanın geçmişe göre çok daha hızlı aktığı şu günlerde, dünya ekonomisi dekarbonize olup “şehirlerde vucut bulurken” tüm iş ve yaşam kurallarını değiştirecek dalgaları aşmak üzere içinde herkesin kendisine yer bulduğu yeni bir gemi (Ekonomik model) tasarlamak, yapmak ve rotasını iyi planlamak zorundayız. Kısaca ben bu geminin tersanesi şu an itibari ile  “Kentsel dönüşüm”dür diyorum. Kentsel dönüşüm derken, kentlerin tasarlanması, inşası ve sonrasında gelişecek hayat tarzına hizmet edecek, dünyanın diğer kentlerini de hedef alacak güçlü olabileceğimiz sanayiler, sektörler ve bu yolla bu şehirlere yapılacak yerli yabancı yatırımları kastediyorum. Benim naçizane görüşüm budur ve sizden gelecek fikirlere de saygılıyım. Bunları tarafıma iletirseniz çok sevinirim.

Peki, başarabilir miyiz, diye sorarsanız? Benim cevabım, neden başaramayalım, olacaktır. İnsanlık tarihini araştıran bir kişinin bu toprakları es geçme şansı var mıdır? Bugün, sürdürülebilir değerleri ve zenginliği yaratan birçok şehir ve onlardan beslenen ekonomiler kuruluş ipuçlarını hep bu topraklardan almadı mı? Günümüzün modern şehir planı olan “Grid”  ilk kez antik Priene’den çıkmadı mı? San Francisco, New York, Berlin, Vancouver ve sair şehri şehir yapan bu plan olmadı mı? Şehirleri bırakın kıtalara isimlerini bu topraklar vermedi mi? İlk para bu topraklarda basılmadı mı? Liyakat ve birlikte yaşama kültürü bu toprakların ürünü değil mi? Zenginlik ve refah, kısaca medeniyet  yüzyıllarca bu topraklarla “benchmark” edilmedi mi? Truva’nın öcünü aldım diyecek kadar tarih bilincine sahip Fatih Sultan Mehmet 1500 yıl boyunca dünyanın merkezi olan İstanbul’u bizlere “Million Taşı” ile birlikte miras bırakmadı mı? 1500 yıl boyunca en büyük kapalı mekân olan Ayasofya’yı yıkılmaktan kurtaran ve içindeki zenginlikleri de tahrip etmeden duvarlarını güçlendirerek bugüne taşıyan biz değil miyiz? Osmanlı, bütün bu değerleri günün şartlarına göre yenileştirip üstüne damgasını da vurarak insanlığa miras bırakmadı mı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti temelini bu kültür mirası üzerine bina etmedi mi? Binlerce yıllık kültürüyle kadim milletimiz bu insanlık değerlerini içselleştirmedi mi? “Yazık, günah, helal olsun, hayırlı olsun, maşallah, komşun aç yatarken tok yatan bizden değildir” gibi sözcük ve önermeleri ve bunlarda mündemiç vicdanımızı, tüm zorluklara rağmen kaybetmeden canla başla çalışarak 17. büyük sıraya gelmedik mi? Hülasa, Türkiye için büyük insanlık yürüyüşünün damıtılmış özüdür dersek kim itiraz edebilir.

Kimse edemez. Unutmayalım ki medeniyet yani dünya, gezegen olan Dünya’nın işletim sistemi ise; Anadolu onun masa üstüdür. Modern dünyada yaşam kalitesini artıran, insanı yücelten birçok “kısa yol” Anadolu kaynaklı şehirlerden çıkmıştır. Bir telefon santrali gibi doğru bağlantıları; Kıtaları, kültürleri, denizleri, milletleri, çağları birbirine bağlayıp bizatihi dünyadaki en büyük inovasyon olan medeniyetimizin kendini yenileyerek gelişmesine en büyük katkıları yapmış bu topraklar,  medeniyete bir süredir ertelediği “kendi birikimine yakışan ve ondan beklenen” katkıları tekrar yapacak güce, akla ve ruha sahiptir.

Devam edeceğiz

@sustainableturk

Not: Önümüzdeki günlerde seçime gideceğiz. Birlikte yaşama kültürünü dünyaya armağan eden ve inanılmaz bir olgunlukla seçimleri bekleyen “bu toprakların insanları” yine en doğru kararı verecektir. Şimdiden hayırlı uğurlu olsun diyor, milletimize içten selam ve saygılarımı sunuyorum.

 

1-http://www.mckinsey.com/insights/urbanization/urban_world

2-http://www.kpmg.com/ID/en/IssuesAndInsights/ArticlesPublications/Documents/Future-State-2030.pdf

3- http://www.ft.com/cms/s/0/8c0152d2-d0f2-11e2-be7b-00144feab7de.html#axzz3bbxHSWKx

4-https://www.google.com/maps/@37.5230869,-122.16966,11z

5-http://seturkey.net/pdf/jan_nahum_se7.pdf  

6- http://www.nrdc.org/globalwarming/sb375/  

7-https://aydinersoz.wordpress.com/2015/05/31/cin-izlenimleri-3-cinli-bir-bilgi-teknolojisi-ureticisi/ 

8- http://unctad.org/en/PublicationsLibrary/webdiaeia2015d1_en.pdf

9- http://www.economist.com/node/21553056

Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
YAZARIN DİĞER YAZILARITümünü Göster