Ana SayfaTÜSİAD Raporu: Gıda fiyatlarındaki düşüşün kalıcılığı sektörün yapısal sorunlarının çözümüne bağlıdır----

TÜSİAD Raporu: Gıda fiyatlarındaki düşüşün kalıcılığı sektörün yapısal sorunlarının çözümüne bağlıdır

28 Eylül 2016 - 13:25 borsagundem.com

Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) 'Yapısal Sorunlar
Perspektifinden Gıda Enflasyonu' konulu bir rapor yayınladı.
TÜSİAD'ın raporunda, "Bu yılın ikinci çeyreğinde açıklanan
enflasyon rakamları gıda fiyatlarında bir düşüşe işaret etmiş olmasına
karşın bu durumun kalıcılığı sektörün yapısal sorunlarının çözümüne
bağlıdır." denildi.
Raporun ayrıntıları şu şekilde:
"Son yıllarda enflasyon rakamları açıklanırken gıda sektörünün
payı daha çok ön plana çıkmış ve beklenilenin üzerinde gerçekleşen
enflasyon oranına da genellikle gıda ürünleri fiyatlarındaki artışlar
sebep gösterilmiştir. Geçtiğimiz dönemde Merkez Bankası?nın çeyrek
dönemler itibarı ile yayınladığı ?Enflasyon Raporları? bu konu
üzerinde özellikle durmaktadır.
Gıda enflasyonu konusu birkaç açıdan üzerinde durmaya ve
araştırmaya değerdir. Tüketici fiyat endeksi rakamları incelendiğinde,
2013 Ocak ayından itibaren gıda ve alkolsüz içecekler sektörü için
hazırlanan endeks değerlerinin giderek yükseldiği ve genel endeks
değerinin üzerine çıktığı görülmektedir. Yurtiçinde genel fiyat artış
seviyesinden bu şekilde sapan gıda ve alkolsüz içecekler sektörü
enflasyonu, dünya ortalama gıda fiyat endeksleri incelendiğinde de
benzer bir trend sergilemektedir. 2014 yılı başından itibaren dünya
gıda fiyatları düşme trendine girerken Türkiye?de tam tersi yönde bir
trend devam etmiş ve dünya gıda fiyatlarıyla arasındaki makas giderek
açılmıştır.
Konunun önemi gıda sektörünün ekonomi içindeki yaygın etki
alanından kaynaklanmaktadır. Sektörün ileri ve geri bağları olan diğer
sektörler dikkate alındığında, bu fiyat yükselmesinin ekonominin
önemli bir kısmını doğrudan etkilediği görülmektedir. Merkez Bankası,
gıda fiyatları artışının -sektörün dolaylı ve doğrudan etkilediği
diğer sektörlerle birlikte dikkate alındığında- yol açtığı enflasyonun
genelin yaklaşık %30?u civarında olduğunu vurgulamaktadır.
Bu enflasyon en çok alt ve orta gelir gruplarını etkilemekte,
gelirlerinin çok önemli bir kısmını gıda harcamalarına ayırmak zorunda
kalan yoksul kesim üzerinde bir yük oluşturmaktadır. Dış piyasalarda
ise ihracat potansiyeli yüksek gıda ürünlerinin rekabet gücü azalmakta
ve aslında tüm bu olumsuzlukları gidermek için uygulanan politikalar
ve bütçeden yapılan destekleme ödemelerinin bir bakıma hedefine
ulaşmadığını göstermektedir. Bu yılın ikinci çeyreğinde açıklanan
enflasyon rakamları gıda fiyatlarında bir düşüşe işaret etmiş olmasına
karşın bu durumun kalıcılığı sektörün yapısal sorunlarının çözümüne
bağlıdır.
Bu çalışma, Türkiye?de gıda fiyatları enflasyonunun nedenlerine
ilişkin tespitler yapmayı ve bu tespitleri ampirik analizlerle
desteklemeyi amaçlamakta, bu bulgulara dayanarak da kısa ve orta/uzun
vadeye yayılmış çözüm önerileri geliştirmeyi hedeflemektedir.
Çalışma kapsamında öncelikle gıda fiyatlarındaki artış genel
enflasyon, dünya fiyatları ve girdi fiyatları çerçevesinde mukayeseli
olarak değerlendirilmiştir. Daha sonra tarımgıda sektörünün yapısı,
üretim değeri, istihdam, üretim ölçeği, verim, tarımsal işletmeler ve
girdi kullanımı, biyogüvenlik yasası ve yoğunlaşma gibi özellikleri
dikkate alınarak anlatılmıştır. Yapısal özelliklerin fiyatlar
üzerindeki etkilerine dair tespitler bu bölümde vurgulanmıştır. Takip
eden bölümde tarımsal üretimde yaşanan dalgalanmalar, üretime dair
riskler, tarım sektörünü çevreleyen politikalar, doğrudan müdahale
altındaki piyasalar ve politika çerçevesi ele alınırken yine fiyat
hareketleriyle ilişkili bir anlatım benimsenmiştir. Tarımsal
örgütlenme ve pazarlama altyapısı, lisanslı depoculuk ve ihtisas
borsaları gibi düzenleyici kurumsal yapı bir sonraki kısımda
incelenmiştir. Buraya kadar yapılan incelemeler gıda fiyatları
enflasyonunun olası sebeplerine dair çeşitli öngörüler ve saptamalar
yapılmasına imkan vermiştir.
Yapılan betimsel analizler Türkiye?de gıda fiyatları enflasyonuna
yol açabilecek ve/ veya bunu kronik hale getirebilecek faktörlerin
? artan üretim maliyeti,
? arz açığı,
? ihracat arzı (yaş sebze-meyve),
? dünya piyasalarından yalıtım
? ve ürün zincirlerinde eksik ve aksak örgütlenme başlıkları
altında toplanabileceğini
göstermektedir.
Üretim maliyetlerindeki artış temel olarak birkaç farklı unsurdan
kaynaklanmaktadır. Bunlardan en önemlisi tarımsal girdi kullanımında
ithalata bağımlılıktır. Bitkisel üretimde gübre ve tohumluk, hayvansal
üretimde yem, ortak olarak da mazot maliyetlerindeki artış girdi
maliyetlerini önemli ölçüde etkilemektedir. İthalata bağımlılık bir
yandan fiyatlardaki konjonktürel dalgalanmaların yurtiçine
aktarılmasına yol açarken diğer taraftan döviz kuru yükselmelerine
bağlı olarak maliyetleri yükseltmekte ve bu da yurtiçi piyasalarda
fiyatları artırma yönünde baskı yaratmaktadır.
Gübre ve mazot fiyat artış eğilimleriyle bitkisel ürünlerdeki
eğilim kıyaslandığında tüm ürün fiyatlarında artış yönünde bir
dalgalanma yaşandığı görülmektedir. Ürün fiyatlarındaki dalgalanma,
Dünya gıda krizinin yaşandığı 2007-2008 döneminde ülkemizde de
kuraklıkla birlikte ortaya çıkmaktadır. Girdi maliyetlerinin ise aynı
dönemde yaşanan emtia piyasalarındaki fiyat artışlarından etkilendiği
görülmektedir. 2009-2013 döneminde fiyatların istikrara kavuşmaya
başlamasıyla birlikte, kurun da etkisiyle, yeniden girdi fiyatlarında
önemli artışlar olmuştur.
Gıda sektöründe ise en önemli girdi maliyetleri işgücü ve elektrik
kullanımı olarak ortaya çıkmaktadır. Üretim maliyetlerinin artmasına
yol açan bir başka faktör ise Biyogüvenlik Kanunu?nun uygulanma
şeklidir. Kanunun hem bitkisel hem de hayvansal üretimde ithal girdi
maliyetlerini yükselttiği ayrıca yeni bir maliyet olarak GDO analiz
maliyetini doğurduğu gözlenmiştir. Son olarak çok parçalı arazi yapısı
ve bunun yanı sıra bitkisel ve hayvansal üretimde küçük ölçekli
üretimin yaygın olması dolayısıyla ortalama maliyetlerin yüksek oluğu
üretimi etkileyen bir diğer unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Gıda fiyatlarını etkileyen bir diğer unsur arz açığıdır. Bu sorun
çok boyutlu olmakla birlikte nedenleri incelendiğinde en başta verimin
düşük oluğu göze çarpmaktadır. Bu durum tarımsal arazilerin tarım dışı
amaçlarla kullanılmasına ve bununla birlikte tarımın giderek daha
fazla görece düşük verimli marjinal alanlara kaymasına bağlı olarak
ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra yetersiz/kalitesiz sulama ve
Biyogüvenlik Kanunu?nun uygulamaya girmesinden sonra gerçekleşen düşük
kaliteli girdi ithalatı da verime etki eden bir unsur olarak ele
alınmaktadır. Arz açığına yol açan diğer iki önemli unsur iklim
değişikliğinin etkileri ve hastalıklardır. İklim değişikliğinin
etkileri incelendiğinde ilk olarak yağış rejimindeki düzensizlikler
göze çarpmaktadır. Bu durum bazı durumlarda kuraklığa bazı durumlarda
ise aşırı yağışa neden olarak ürün verimini düşürmektedir. Hastalıklar
ise bitkisel ve hayvansal üretimde ciddi verim kayıplarına yol
açabilmektedir. Öte yandan, yakın zamanda açıklanan ve 2016 yılı için
bitkisel üretimde verimlilik artışı beklentisine işaret eden
tahminlere de not düşmek gerekir. Ancak bu beklentinin uzun vadede
sürdürülebilmesi yukarıda işaret edilen yapısal sorunların çözümüyle
mümkün olacaktır.
Tarım-gıda alt-sektörlerinde Türkiye'nin en önemli ihracat kalemi
yaş meyvesebzelerdir. Bu sektörde sürekli bir dış talep ve
sürdürülebilir bir arz fazlası vardır. Bununla birlikte gıda
enflasyonu söz konusu olduğunda ilk sözü edilen ürün grubu yaş
meyve-sebzedir, zira ortaya çıkan arz fazlası iç piyasada fiyat
dalgalanmalarını dengelemek amacıyla kullanılamamaktadır. Son dönemde
yaş meyve?sebze fiyatlarında düşüş gözlemlenmiş olmakla birlikte, bu
raporda işaret edilen yapısal sorunların çözümü bu eğilimin kalıcı
kılınması için son derece önemlidir.
Sektörün sorunlarını belki de kronik hale getiren bir faktör iç
piyasayı uzun süredir dış piyasadan yalıtan uygulamalardır. Türkiye?de
destekleme alım fiyatı uygulamasının çok uzun yıllar temel tarım
politikası aracı olması, bununla tamamlayıcı olan ve ithalata
uygulanan yüksek gümrük vergilerini de birlikte getirmiştir. Nihai
ürün fiyatları yüksek gümrük korumalarıyla dünya fiyatlarından
yalıtılırken, bu ürünlere girdi olan fiyatların konjonktür ve kur
etkilerine açık olması fiyatlar yükselmesine neden olan önemli bir
unsurdur. Fakat belki de daha önemli olanı iç piyasayı rekabetçi
ortamdan uzaklaştıran bu bakış açısı, rekabetçi ortamın sağlanmasına
yönelik yapısal değişiklikleri getirecek politikaların uygulanmasına
da engel olmaktadır.
Gıda fiyatları enflasyonu üzerinde etkili olduğu tespit edilen son
başlık, ürün zincirlerinde eksik ve aksak örgütlenmedir. Örgütlenme
kavramı burada genişbir anlam ifade etmekte, zincirde her türlü
aktörün davranışını belirleyen bir sistem olarak düşünülmekte ve
ayrıca tarladan-rafa uzanan süreci lojistik ve pazarlamayı da
içermektedir. Burada problemin kaynakları çeşitlidir. İlgili gıda
alt-sektörüne bağlı olarak tarladan-rafa olan süreçteki katmanların
artması bunlardan bir tanesidir. Diğeri, kamu sektörünün sürece dahil
olması ve işleyişte aksaklıklara neden olmasıdır. Firma yoğunlaşmaları
ise bu problemin ortaya çıkmasına yol açan diğer faktördür.
Çalışmada, yapılan saptamalara somut destek sağlamak amacıyla
ampirik analizler kurgulanmıştır. Bir başka ifade ile analizler
saptamaların geçerliliğini test etmek üzere kurgulanmıştır.
Yurtiçinde yapılan farklı çalışmalar ve teorik yaklaşımlar gıda
fiyatları enflasyonunun arkasındaki sebepleri arızi ve yapısal olarak
tanımlamaktadır. Bu ikisi arasındaki temel fark arızi faktörlerin arz
ve/veya talep baskısı ile fiyatlara kısa dönemde etki etmesi, yapısal
faktörlerin ise genel anlamda piyasaların işleyişi ile ilgili olarak
ortaya çıkarak, fiyatlar üzerinde daha kalıcı, orta-uzun döneme
yayılan etkiler yaratmasıdır. Bu perspektiften bakarak ampirik
analizlerde öncelikle arızi arz ve talep şoklarının varlığı ile etkisi
araştırılmıştır. Daha sonra gıda zincirlerinde aktörlerin fiyat
belirleme gücü olup olmadığı tespit edilmiş ve aktörler arasında fiyat
iletiminde asimetrinin varlığı araştırılmıştır. Bir sonraki kısımda
tarım-gıda fiyatları üzerinde kısa ve uzun dönemde etkili olan,
zincirde yatay veya dikey olarak konumlanan diğer fiyatlar tespit
edilmiş fiyatlar arasındaki nedensellik ilişkileri, dengeden sapma ve
tekrar dengeye gelme süresi bu aşamada türetilmiştir. Son kısımda ise
farklı senaryolar altında aylık ve yıllık fiyat projeksiyonları
yapılmıştır. Projeksiyonların bir kısmı kuraklık ve küresel ısınmaya
odaklanmış diğer bir kısmı ise tarım-gıda sektörünü etkileyen olası
şokların ortadan kalkması senaryosuna odaklanmıştır.
Çalışma zaman dilimi olarak 2005 Ocak - 2015 son çeyrek dönemine
odaklanmakta ve analizler tarımsal girdi, birincil ve işlenmiş tarım
ürünlerinden 48 ürün üzerinde yapılmaktadır. İşlenmiş ürünler fırın
ürünleri ve unlu mamuller, öğütülmüş tahıl ürünleri, nişasta ve
nişastalı ürünler, işlenmiş ve korunmuş meyve ve sebzeler, bitkisel
yağlar, süt ürünleri, korunmuş beyaz ve kırmızı et ve et ürünleri ile
alkolsüz içecekler, maden ve memba suları gıda alt-sektörlerine
dağılmaktadır. Seçilen ürünlerin 2015 yılı tüketici fiyatlarıyla
hesaplanan enflasyon oranı içerisinde 1.66?lık bir ağırlığı vardır.
Bir başka ifade ile seçilen ürün sepetinin gıda fiyatları enflasyon
oranı içerisindeki payı % 43.88?dir. İncelenen ürünler Türkiye?de gıda
enflasyonunun genel tüketici enflasyonundan belirgin olarak
farklılaşmasının nedenlerini tespit etmek üzere kurulmuş olan "Gıda ve
Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi"?nin sürekli
incelemek üzere belirlemiş olduğu ürün sepeti ile önemli ölçüde
örtüşmektedir.
Analizlerden elde edilen bulgular istisna birkaç yıl dışında,
yapılan saptamaları doğrular nitelikte arızi bir talep baskısının yani
fiyatlar üzerinde yükseltici bir baskının olduğunu göstermektedir.
Talep baskısı arızi olarak azalan arz ile meydana gelmekte ve bunun da
özellikle yüksek girdi maliyetleri, kur etkisi, kuraklık ve
hastalıklar sonucu ortaya çıktığı görülmektedir. Arızi şoklar
neredeyse süreklilik kazanmıştır ve özellikle etkisini canlı hayvanlar
ve hayvansal ürünler yaş sebze ve meyve alt-gruplarında göstermiştir.
Bu bulgular, gıda fiyatları enflasyonuna neden olarak gösterilen
sebeplerden birçoğunu destekler niteliktedir.
İncelenen tarım-gıda piyasalarının yarısından fazlasında, bir
şekilde ortaya çıkan ve mutlaka toptan ve/veya perakende fiyatları bir
dereceye kadar etkileyebilecek aksak rekabetin olduğu gözlenmektedir.
Ampirik bulgular aksak rekabete sebep olarak şekerdeolduğu gibi kamu
sektörü uygulamalarını hayvancılık ve yaş sebze-meyve zincirindeki
pazarlama kanallarını alkolsüz içecekler, patates işlenmesi ve
makarna imalatında görülebileceği gibi yüksek firma yoğunlaşmalarını
öne çıkarmaktadır. İncelenen ürün piyasalarının üçte birinden
fazlasında fiyat asimetrisi tespit edilmiştir ve bunun önemli bir
kısmı pozitif asimetridir. Yani üretici düzeyinde gerçekleşen fiyat
artışları tüketicilere yansırken, fiyat azalışları yansımamakta veya
daha düşük oranda ve gecikmeli olarak yansımaktadır. Asimetrik
aktarımın en ciddi boyutta yaşandığı alt-sektör hayvansal ürünlerdir.
Bunu yaş sebze ve meyve sektörü takip etmektedir. Bu bulgular tamamen
aksak rekabetin yoğun olarak tespit edildiği gıda sektörleri ile
örtüşmektedir. Gıda altsektörlerinde aksak rekabet koşulları ve
asimetrik aktarımın önemli derecede varlığının tespiti yine yapılan
saptamaları destekler görünümdedir.
Analizlerden elde edilen bulgulardan bir diğeri, perakende/üretici
fiyatları ile diğer bazı faktörler arasında uzun dönemli ve
belirleyici nitelikteki bir ilişkisinin çok az ürün piyasasında
(tahıllar, unlu mamulleri, süt, soya fasulyesi ve margarin gibi)
gözlenmiş olmasıdır. Bir başka deyişle, birçok ürün piyasasında fiyat
değişiminin dışarıdan farklı faktörlerin kontrolü ile mümkün
olamayacağı anlaşılmaktadır. Bu durum esasen fiyatların istikrarı
açısından beklenen ve istenen bir durum değildir.
Bir başka ampirik bulgu üretici fiyatları üzerinde dünya
fiyatlarının beklenildiği gibi etkili olmadığı yönündedir. Yüksek
gümrük korumalarıyla dünya piyasalarından yalıtılan iç piyasada bu iki
fiyat farklı bir trend sergilemektedir. Analizler, doğrudan etkisi
ölçülemeyen faktörlerin yani piyasa yapısının (tam rekabetten bir
sebeple sapmanın) ürün fiyatı üzerine etkili olduğu yönündedir. Diğer
faktörler ise arızi arz ve talep yönlü şoklar olabilir (iklim
değişiklikleri ve hastalıklar, nüfus hareketleri gibi). Ampirik
analizler gıda fiyatları artışının arkasında birden fazla faktör
olduğunu ve bu faktörlerin ürün ve alt-sektör gruplarına göre
değişiklik gösterdiğini ortaya çıkarmaktadır. Dolayısı ile ürün
fiyatlarını dengeden uzaklaştıran bir yapı, birçok faktör vardır ve
fiyatların tekrar dengeye ulaşması bir kısım üründe mümkün olmamakla
birlikte diğer kısımda da bir yıla ulaşan bir zamana yayılmaktadır. Bu
çapraşık yapı altında gerçekleştirilen hipotetik senaryolar, mevcut
piyasa işleyiş koşullarında tarım-gıda piyasalarını doğrudan ve
dolaylı olarak etkileyen şokların ortadan kaldırıldığı durumda hala
daha bazı ürünlerde (sığır eti ve patates) fiyatların yükselen bir
eğilimde olacağı yönündedir. Bu da gıda zincirlerinde aktörler,
katmanlar arasındaki ilişkilerin, fiyat belirleme gücünün ve bunları
düzenleyen mevzuatın dikkatle incelenmesi gerektiğini göstermektedir.
Betimsel ve ampirik analiz bulguları Türk tarımı için çok boyutlu
ve derin problemler içeren bir çerçeve çizmektedir. Bu noktada, tüm bu
problemlerle baş edebilmek için sektöre bakış açısında köklü bir
anlayış değişikliğinin gerektiği düşünülmektedir. Bu araştırmada,
gerekli görülen anlayış değişikliğinin ana hatları
? genel tarımsal destekleme politikası,
? hayvancılık destekleri,
? tarımsal örgütlenme ve
? tarımsal pazarlama başlıkları altında özetlenmektedir.
Bu başlıklara ilişkin daha spesifik öneriler ise kısa ve orta/uzun
vadede gerçekleştirilmesi gereken öneriler olarak daha sonra
sunulmaktadır.
Genel tarımsal destekleme politikası olarak önce bölge daha sonra
havza tabanlı ekim alanı ve verim verileri ile çok yıllık ortalama
fiyatlara dayalı gelir tahminlerinden yola çıkarak ayrıntılarıyla
çalışılacak bir destekleme sistemi önerilmektedir.
Dünya fiyatlarının belli marjlarla iç piyasaya yansıması bir çıpa
olarak alınarak tavan fiyat belirlenmiş olacak, maliyetler karşısında
üreticinin belirlenmiş bu fiyata karşılık elde edeceği gelir yetersiz
kalırsa bu gelirin artırılması sağlanacak ve bu maliyette sağlanacak
her iyileşme ödemelerin azalmasını temin edecektir.
Gelir ödeme sisteminin ürün, bölge ve kaliteye göre farklılık
gösterecek biçimde yeniden düzenlenmesi uygulamayı kolaylaştıracak
bazı temel ürün borsalarını canlandıracak ve ürün kayıtlılığını
artıracaktır. Hektara verim düzeyi bölgeden bölgeye farklılık
gösterdiği gibi üretimi gerçekleştiren üreticilerin maliyet
fonksiyonları da önemli farklılığa sahip olabilir. Bu durumda ödeme
sistemi, en azından bölge düzeyinde üretici maliyet farklılıkları göz
önünde bulundurularak, farklı hedef fiyat yani farklı gelir tabanı
belirlenmesi yöntemiyle uygulanması yoluyla küçük ve orta ölçekli
işletmelerin lehinde bir destekleme aracına dönüştürülebilir. Bu
sayede son yıllarda Türkiye tarımında ortaya çıkan ?üretimden kaçış?
olgusunun da önüne geçilebilecek ve kırsaldan şehirlere doğru
süregelen göç hareketlerini yavaşlatmak olası hale gelebilecektir.
Bu tür ödemeler uzun vadeli gelir ortalamaları dikkate alınarak
yapıldığı için fiyatmaliyet farkında yaşanan yıllık ve ani değişimler
ödemelere hemen yansımamaktadır. Bu da sistemin uygulanmasını
kolaylaştırmaktadır. Gelir ödeme sisteminin uygulanmasında desteğin
üretici örgütlerine üye olan ve ürüne göre pazarlamayı bu örgütler
aracılığıyla yapanlara sağlanması, Türk tarımında yetersiz olan
örgütlenme ve buna bağlı olarak piyasaya entegre üretim koşullarının
yerine getirilmesine katkıda bulunabilecektir. Kurulacak sistem ile
ödemelerin kalite, örgütlenme, doğru girdi kullanımı (çevreye ve
tüketiciye duyarlı) ve su varlığı gibi kriterlere uygun düzenlenmesi
de sağlanabilir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde her bir
tarımsal işletmenin gelir ve üretim kaydını tutmanın zorluklarının
özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yürütülen bilişim
altyapısına dönük yatırımlarla aşılması beklendiğinden, yakın vadede
işletme tabanlı gelir ödemesi sistemine geçişin hızlandırılması en
gerçekçi çözümdür. Bu desteklerin uygulanmasında yerine göre belli
tarımsal işletme büyüklüklerinin alt ve üst sınır olarak belirlenmesi,
teknoloji kullanımı ve üretim karlılığı açısından temel alınabilecek
diğer unsurları oluşturmaktadır. Bu ödeme sistemi ileri aşamalarda,
farklı uygulamalar aracılığıyla dünya ticaret anlaşmaları çerçevesinde
oluşacak destekleme sistemine uyarlanabilir gözükmektedir.
Öte yandan, doğaya bağlı veya çeşitli piyasa koşullarının tarımsal
gelir üzerinde neden olduğu olumsuz etkileri azaltmak üzere gelire
dayalı bir tarım sigortası sistemine geçiş olacaktır. Söz konusu
sistem dahilinde, ödemeye temel olarak belirlenen çiftçi gelirinin
iklime bağlı riskler nedeniyle azaldığı durumlarda çiftçilerin tarım
sigortası yaptırması kaydıyla gelir kaybının belli ölçüde
karşılanabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, iklim değişikliği, ani
kuraklık gibi müdahale edilemeyen doğa olaylarının üretim etkisiyle
baş edebilmek adına sulama alanlarının bölgesel olarak ve tarımsal
üretim havzaları bazında dağılımı, önümüzdeki dönemde tarımsal üretim
potansiyelinin belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Sonuç olarak,
önümüzdeki yıllarda gıda arzının artırılması, kuraklığın olumsuz
etkilerinin azaltılması, dolayısıyla gıda fiyatlarının üzerinde
oluşabilecek şokların azaltılması temelde uygun sulama yatırımlarının
hızlandırılmasını gerektirmektedir. Hayvancılık sektöründe hayvan
sağlığını da gözete ek şekilde girdi maliyetleri ve çıktı fiyatlarını
göz önüne alan sade bir destekleme politikasına ihtiyaç vardır.
Bu çerçevede özellikle damızlık ihtiyacını karşılayacak büyük
işletmelerin kurulması, ortalama işletme büyüklüğünü artırmaya yönelik
önlemler ve üretim artışını ve ihtisaslaşmayı destekleyecek yatırım
desteklerini içermesi vazgeçilmez görülmektedir.Kısa dönemde et
arzındaki sorunları ortadan kaldırmak için damızlık ve besilik canlı
hayvan ithalatının sürdürülmesi, yurtiçi maliyetlere göre gümrük
tarifelerinin aşağıya çekilmesi, eş zamanlı olarak yurtiçinde bu
hayvanların üretiminin yükseltilmesi olumlu olacaktır. Destekleme
ödemelerinin bahsedilen üretim artışını desteklemek üzere
olabildiğince sadeleştirilmiş şekilde hayvan başına maliyetleri
gözeterek tek ödeme olarak uygulanması bu desteklerin etkisi ve
uygulanabilirliği açısından olumlu olacaktır. Et ve süt sektörünün
birbirine olan olumsuz etkisini en aza indirgeyebilmek ancak et ve süt
hayvancılığının ayrı ayrı geliştirilmesi ile olacaktır. Tarım
sektöründe kooperatifler, üretici birlikleri, yetiştirici birlikleri,
meslek örgütleri, vakıflar, dernekler gibi unsurları kapsayan sayısı
binlerle ifade edilen, sınıflandırılması dahi güç olan bir örgütlenme
yapısı mevcuttur. Her şeyden önce bu örgütlenme yapısı içerisinde
yetki alanı karmaşası yaratan, pazarlama faaliyetleri yürütmeye engel
olan vb. bir dizi soruna neden olan mevzuatın yenilenmesi
gerekmektedir. Tarımsal üretim veya üretici gücünü artırmaktan farklı
kaygıları olmayan, üretici odaklı ve sayısal çokluktansa etkinlik
hedefli yeni bir model çalışmasına başlanmalıdır. Kooperatif
bankacılığının başlatılması ve yaygınlaştırılması tarımsal örgütlerin
finansman sorununu en aza indirecektir. Bu çerçevede ülkemizde
örgütlenme modeli yeniden ele alınırken AB gibi üretici
örgütlenmesinin başarılı örneklerinin çok olduğu modellerin ülkemiz
koşullarına uygun biçimde adapte edilmesinin mümkün olabileceği
düşünülmektedir. Bununla birlikte, ülkemizde bahsedilen mevcut yapı
içerisinde dahi başarılı örnekler olduğu da gözden kaçırılmamalı,
bunlar gibi diğer başarılı örgütlere ait tecrübe model olarak alınmalı
ve yaygınlaştırılmadır.
Üretici örgütlenmesinin önündeki en önemli engellerden birisi
üreticinin konuya bakış açısındaki olumsuzluklardır. Bilinen bir
gerçek başarısız ve kötü örneklerden kaynaklı olarak, üreticiler
arasındaki karşılıklı güvensizlik ve bilgi eksikliğidir. Bu
olumsuzlukların, konuya özel eğitim programları ve projelerle birlikte
başarılı örnek ve tecrübelerin üreticilere aktarımı yoluyla
giderilmesi, tarımsal yayım hizmetlerinin bu konuya odaklanması
algının değiştirilmesi açısından oldukça önemlidir.
Türkiye?de tarımsal pazarlama üretim noktası, yerel pazar,
toptancı pazar ve perakende aşaması gibi ürünleri tüketici ile
buluşturan ve aracılarla ya da aracısız gerçekleşen birçok noktada
olmaktadır. Örgütlenme üreticiler için pazarlama aşamasında da
iyileşme sağlayabilecekken, lisanslı depoculuk, ürün ihtisas
borsaları, ticaret borsaları, vadeli işlem borsaları ve haller gibi
tarımsal ürün pazarlamasındaki kurumsal yapının etkinliği tartışılır
haldedir. Bu etkinliğin artırılabilmesi için sayılan pazarlama
organlarının üreticiler lehine düzenlemelerle cazip hale getirilmesi
gereklidir. Denetim ve bildirimlerin artırılması yoluyla, haksız
rekabet ve kayıt dışılığa neden olan hal dışı satışların engellenmesi
için önlemler alınmalıdır. Üreticilerin pazarlamadaki etkinliğini
artırmak için hedef odaklı düzenlemelerle birlikte üretim düzeyinde
sözleşmeli tarım gibi mevcuda alternatif yöntemlerin teşvik edilmesi
ve üretim, tedarik, işleme, dış ticaret dahil kümelenme hedefli
organize tarım bölgelerinin oluşturulması etkinliği artırabilecektir.
Üreticilerin pazarlama etkinliğini artırmak için gerek bireysel
olarak gerekse üretici örgütleri üzerinden doğrudan satış kanallarını
kullanmaları teşvik edilmelidir. Bu amaçla kullanılabilecek yöntemler
olarak üretici pazarları oluşturma, mevcut pazarlarda üreticilere
özellikle de örgütlü üreticilere yer verme, toplum destekli tarım,
üreticilerin önce örgütlenmeye sonrasında da bu örgütlerin
markalaşmaya yönlendirilmesi gösterilebilir.
Tarımsal ürünler için pazarlama kanalının uzunluğu, diğer bir
deyişle ürünün üreticiden tüketiciye ulaşmasını sağlayan aşamaların ve
bu aşamalarda yer alan aracıların çokluğu, her birinin hedefi olan
gelir ve kar marjı nedeniyle, fiyatları artıran önemli etkenlerden
biri haline gelmektedir. Dolayısıyla, bitkisel ürün üreticilerinin
doğrudan pazara girmesi ve pazarlama faaliyetlerini yürütmesi kendisi
için olduğu kadar tüketici için de önemli bir kazanç olabilir. Bu
açıdan bakıldığında sorun yine örgütlenmede görünmektedir. Pazarlama
fonksiyonuna sahip örgütler, markalaşma, reklam ve tanıtım, ürün
işleme, ihracat dahil pazar çeşitlemesi ve genişlemesi sağlayarak
üreticiyi pazarlamada etkin hale getirebilecek en uygun yoldur.
Yukarıda önerilen değişiklikler tarım-gıda sektörünün birçok
yönünü kapsayan ve aslında sonuçları birbirini olumlu yönde
etkileyecek adımları içermektedir. Dolayısıyla bu adımların eş zamanlı
olarak planlanması gerekmektedir. Bu perspektiften yola çıkarak,
farklı zaman dilimlerine yayılarak önceliklendirilmiş öneriler ve
önlemler aşağıda belirtilmektedir. Öneri ve önlemler kısmen sektörün
genelini hedef almakta ama özellikle hayvancılık sektörüne ve tarımsal
örgütlenmeye odaklanmaktadır.
Kısa dönemde mevzuat değişikliği ile hayata geçirilebilecek
uygulamalardan bir tanesi çiftçilerin birbirlerine ve sisteme olan
güvenlerinin yeniden tazelenmesi ekonomik olarak etkin çalışan her
türlü tarımsal örgütün üretici refahına katkı sağlayacağının
benimsetilmesi yönünde tarımsal yayım hizmetleriyle ivedi olarak bir
eğitim ve bilinçlendirme politikasının başlatılmasıdır. Üretici ve
örgütlerinin çeşitli satış noktalarında müdahil olarak bulunması yine
kısa vadede mevzuat değişikliği ile gerçekleştirilebilecek bir
öneridir.
Bitkisel ve hayvansal üretimde en önemli problemlerden birisi
ithalata dayalı girdi kullanımıdır. Burada kısa vadede kısmi bir çözüm
olarak önerilen, Türkiye'nin imzalamış olduğu serbest ticaret
anlaşmalarının incelenip gerekli ithal hammaddelerin daha uygun
koşullarda ithalatının araştırılmasıdır. Yine girdi kullanımına bağlı
ve kısa vadede yapılabilecek bir mevzuat düzenlemesi ise Biyogüvenlik
Kanunu?na ilişkindir. Kanun?un AB standartlarında uygulanması
üreticiye bir esneklik kazandıracaktır. Örneğin, uygulamada yemlik,
tohumluk ve doğrudan gıda sanayiinde kullanılacak maddelere göre bir
farklılaştırma ortaya çıkan yeni maliyetlerin karşılanması konusunda
destekleyici bir politika önceliklendirilebilir.
Kısa vadede hayvancılık sektöründeki arz açığı probleminin
damızlık ve/veya karkas et ithalatı ile çözülmeye çalışılacağı
gözlenmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ithalatı
özendirici politikaların uygulamaya girdiği andan itibaren yurtiçinde
ilgili piyasaların yakından takip edilmesi ve ithalatın yurtiçinde
besicilere rakip hale gelmesine engel olunmasıdır. Bu da hayvancılıkta
kayıt sisteminin tek bir merkezden ve doğru yapılması ile
kolaylaşacaktır.
Orta vadede önerilebilecek bir politika, tüm mali ve ekonomik etki
analizleri yapıldıktan ve ilgili gıda zinciri boyunca etkileri analiz
edildikten sonra, girdi tedarikinden girdi satışına, üretici
fiyatından raf fiyatına kadar geçen süreçte katma değer vergilerinin
düşürülmesi yönünde yeniden düzenleme yapılması olabilir. Burada
dikkat edilmesi gereken bir nokta sadece tek bir girdiye odaklanmanın
vergi adaletini bozabileceğidir. Diğer göz önünde bulundurulması
gereken nokta ise gıda zincirlerinde tek bir halkada getirilecek vergi
istisnalarının yine adil olmayacağı, aynı zamanda tek taraflı olarak
ya üreticiyi ya da tüketiciyi kollayacak olmasıdır.
Yine orta vadede yapılması önerilen bir uygulama tarım
havzalarında veya Düzey 2 bölgelerinde tarım-gıda zincirlerini izlemek
üzere ilgili kurumların katılımıyla çalışma gruplarının kurulması, var
olanların ise daha iyi işler hale getirilmesidir. Böylece tarımgıda
piyasalarında/zincirlerinde rekabeti önleyici gelişmelerin önceden
tespiti mümkün olacaktır. Örneğin, bir kesimin aşırı büyümesi sonucu
piyasaya hakim olması, farklı sebeplerle piyasaya giriş engellerinin
oluşması önceden öngörülebilir hale gelebilecektir. Tarım-gıda
zincirlerinin izlenmesi sadece ilgili kamu kurumlarıyla sınırlı
kalmamalıdır. Zincirde çok önemli yer tutan özel sektör ve ilgili
sivil toplum örgütlerinin de izleme sürecine dahil edilmesi izleme
konusunda etkinliği arttıracak ve yasal yaptırımların oluşturulmasında
baskı unsuru oluşturabilecektir. Tarımsal üretim sonrasında ürünün
raflarda tüketiciye sunulduğu ana kadar geçen aşamalarda aktörlerin
piyasa faaliyetlerinde sözleşmelere uyum, adil ticaret, haksız kazanç
ve iktisadi etik ve benzeri hususları dikkate alarak kendi öz
denetimlerini gönüllü olarak yapacakları alt-sektörel etik komitelerin
oluşturulması orta vadede gerçekleşebilecek bir öneri olabilir.
Halen AB uyum sürecinde kapatılmamış olan "gıda güvenilirliği,
veterinerlik ve bitki sağlığı" faslında öngörülen uyumun sağlanması
her türlü hayvan hastalığının kontrol altında tutulması konusunda
atılacak en önemli adımdır ve orta vadede bu aşamanın tamamlanmış
olması önemlidir.
Tarımsal destek türlerinin ve kapsamlarının daha şeffaf, anlaşılır
ve az sayıda olması, yıl içinde bir veya iki seferde verilmesi ve
örgütlenmiş üreticiye doğrudan verilmesi orta vadede ulaşılabilir bir
hedef olmalıdır.
Adımları kısa dönemde atılmak kaydıyla etkileri ancak orta/uzun
dönemde görülebilecek bir öneri hayvancılıkta mera kullanımının
yaygınlaştırılması için öncelikle meraların amaç dışı kullanımının
önlenmesi ve canlandırılmasıdır. Hayvancılık sektörüne ilişkin bir
uzun dönem hedef ise süt ve besi sığırcılığının ayrı ayrı
desteklenerek hayvan stoklarının oluşturulması olmalıdır.
Diğer bir öneri, sulama yatırımlarının ve sağlıklı sulamanın en
kısa sürede tamamlanmak üzere planlanması ve buna yönelik yeterli
kaynak ayrılmasıdır. Etkisi uzun dönemde ortaya çıkacak ama şimdiden
kaynak ayrılması gereken bir diğer alan tarımsal Ar-Ge faaliyetidir.
Tarımın her alanında verimi ve güvenilirliği artırmak üzere Ar-Ge?nin
öncelikler çerçevesinde artırılması yanında araştırmacıların
koşullarının iyileştirilmesi önemlidir.
Tarım-gıda sektörünün Türkiye?de yaşamakta olduğu sorunlar çok
boyutludur ve geniş bir kurumsal yapıyı doğrudan ilgilendirmektedir.
Örneğin, hem tespit edilmiş sorunlar hem de çözüm önerileri içinde yer
alan lisanslı depoculuk, haller, kooperatifler ve perakende sektörü
doğrudan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı?nın çalışma alanına girerken dış
ticaret ve korumacılık konusunda Ekonomi Bakanlığı gıda sanayi ile
ilgili Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı rekabet sorunları ise
Rekabet Kurumu çalışma ve sorumluluk alanına girmektedir. Dolayısıyla
belki de ilk adımları kısa vadede atılması gereken ama gerçekleşmesi
uzun vadeye sarkacak olan bir öneri anılan kurumlar ve sektörde temel
sorumlu kurum Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı arasındaki
koordinasyon ve işbirliğinin nasıl etkinleştirileceğine dair
çalışmaların başlatılması olmalıdır. Bu noktada gerek Tarımsal
Destekleme ve Yönlendirme Kurulu gerek Ürün Konseylerine daha fazla
çalışma ve öneri geliştirme sorumluluğu verilmesi akla gelmektedir.
Son olarak, Raporda yapılan önerilerin, Raporun yazımının
tamamlanmasının hemen akabinde ayrıntıları henüz belli olan 2016 yılı
tarımsal destekleme reform paketi ile birlikte değerlendirilmesinin
yerinde olacağı düşünülmektedir."

Foreks Haber Merkezi ( [email protected] )
http://www.foreks.com
http://twitter.com/ForeksTurkey