Ana SayfaBAHÇELİ: IRAK TEZKERESİNE ONAY VERMEYİ DÜŞÜNÜYORUZ----

BAHÇELİ: IRAK TEZKERESİNE ONAY VERMEYİ DÜŞÜNÜYORUZ

08 Ekim 2013 - 11:31 borsagundem.com

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bugün
TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, Irak tezkeresi ile ilgili
de açıklamalarda bulunarak, "Türkmen kardeşlerimizin emniyeti için
tezkereye onay vermeyi düşünmekteyiz" dedi.
Bahçeli, konuşmasında şunları söyledi:
'Toplumsal düzen, sosyal denge ve dayanışmanın zedelendiği, milli
kimliğe ruh ve anlam katan değer ölçülerinin saldırıya uğradığı hazin
bir dönemden geçiyoruz.
Şurası kesindir ki, milli bünyemiz iç ve dış kaynaklı yıkıcı
darbeler karşısında korumasız kalmıştır. Sorunların üstesinden gelmek
her geçen gün zorlaşmaktadır.
Önümüzdeki engelleri temizlemek, sarsıntıları bitirmek, hepsinden
de önemlisi istikrara kavuşmak, bugünkü siyasi zihniyetle imkânsıza
yakındır.
AKP hükümetinin savurganlığı ve başıboşluğu toplumsal yozlaşmanın
ve yoksullaşmanın itici, hızlandırıcı ve teşvik edici unsuru olarak
dikkat çekmektedir.
Daha iyinin, daha kolayın, daha rahatın, daha çok refahın ve daha
fazla birliğin özlemini çeken aziz milletimiz sükûtu hayale uğramıştır.
Bu kapsamda 11 yıllık AKP iktidarı yerinde saymak şöyle dursun,
ülkemizi geriletmiş, milletimizi derinden yaralamıştır.
AKP?yle birlikte eşitsizlikler sivrilmiş, hukuksuzluklar
yaygınlaşmış, ayrımcılık dalgası kabarmış ve her tarafı sarmıştır.
Türkiye öyle bir noktaya gelmiş, öyle bir çelişkiye gömülmüştür
ki, en lüks malları tüketenlerle, karnını doyuracak bir dilim ekmek
bulamayanlar iki uçta toplanmış ve iki zıt kutba yığılmıştır.
AKP döneminde yandaş milyarderlerin sayıları hızla artarken,
yoksul düşmüşlerin, işsiz kalmışların, muhannete muhtaç hale
gelmişlerin yekûnu de tahammül sınırlarını zorlayan bir eşiğe
yaklaşmıştır.
İddiaların aksine Türkiye ekonomisi bıçak sırtındadır.Ekonomik
güvensizlik endişe verici bir boyuttadır. İnsanımızın beklentileri ve
ihtiyaçları üretim teknikleri ve ekonomi politikalarıyla
uyuşmamaktadır.Bölüşüm ve paylaşım ahlaki ve vicdani temellerden
kopmuştur.
AKP hükümeti üretim yerine tüketimi kışkırtmış, tasarruf yerine
israfı özendirmiştir.
Türkiye bu çerçevede cari açık sorununu yaşamakla kalmayıp,
işsizliğe, fakirliğe ve dış dünyaya yönelik kaynak transferine de
aşırı derecede muhatap kalmıştır.
Vatandaşlarımız günlük ve zorunlu ihtiyaçlarını bile borçlanarak
karşılamaktan başka çare ve yol bulamamıştır.
Kaynaklarla üretim arasındaki denge çatallaşıp farklılaştığından
sorunlar tahminlerin ötesinde artış göstermiştir.
Milletimizin somut ve acil ekonomik talepleri karşılanmadığından
şikâyetlerin seyri hızlanmış, sızlanmaların çapı genişlemiştir.
Hükümet ekonomide yeni bir yol, yeni bir sistem ve yeni bir ufuk
gösterememiş, toplumsal yapıya, ekonomik gerçeklere müzahir kalkınma
hamleleri yapamamıştır.
11 yıllık dönem içinde, ekonomide izlenen politikalar insanımızın
düşünce ve dünya görüşüyle çakışmadığından bastırılmış, ötelenmiş,
görmezden gelinmiş, daha doğrusu yok sayılmış kriz hali süreklilik arz
etmiş, dip akıntısını korumuştur.
AKP?yle beraber ekonomik dinamizm tökezletilmiş, ekonomik vizyon
oluşturulamamıştır.
İktidarın besleyip büyüttüğü, yolsuzluklarla palazlandırdığı bir
avuç elit, zümre, kaymak tabaka, ayrıcalıklı kesim geniş imkânlara
kavuşurken, milletimiz yoksullaşmış ve maalesef her cephede
kaybetmiştir.
İhtiraslı yandaşlar, hilekâr asalaklar, zevk ve sefa düşkünü
sonradan görmeler, çalışmadan cebini dolduran tembeller AKP?yle altın
çağını yaşamışlardır.
Ne yazık ki
? Erzurumlu kazanmış, bunlar yemiştir.
? Konyalı biriktirmiş, bunlar harcamıştır.
? Manisalı ter dökmüş, bunlar sefa sürmüştür.
? Diyarbakırlı zahmet çekmiş, bunlar talan etmiştir.
? Mersinli emek vermiş, bunlar yağmalamıştır.
Başbakan ve hükümeti hırsızların geçim kapısı, yolsuzluk
şebekelerinin umut güneşi, organize suç örgütlerinin ümit çeşmesi,
çetelerin, mafyatik oluşumların ve hortumcuların sırdaşı ve koruyucusu
olmuştur.
Ortada ekonomik manada ne bir başarı hikâyesi ne de parlak bir
sonuç vardır.
Bugün ülkemizde toplamda 20 milyona ulaşan yoksul kardeşimiz
hepimizi derinden düşündürmekte ve üzmektedir.
TÜİK?in 2012 yılına ilişkin Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması
çerçevesinde ifade edecek olursak, yüzde 20?lik nüfus dilimlerine göre
zenginlerle yoksullar arasındaki gelir uçurumu yaklaşık sekiz kata
varmıştır.
Yani, ülke nüfusunun üst tabakasındaki yüzde 20, toplam gelirin
yüzde 46,6?sını elde ederken, en alttaki yüzde 20?lik grup ise
yalnızca yüzde 5,9?luk pay alabilmektedir.
Meseleye yüzde 10?luk nüfus dilimleri baz alınarak bakıldığında,
en varlıklı kesimlerle en yoksul kesimler arasındaki gelir farkının
daha da büyüdüğü ve yüzde 14?lere kadar ulaştığı görülebilecektir.
Bu çarpıklık, sağlıklı ve kabul edilebilir bir durum olmadığı
gibi, milli birliğimizi de sakatlama riski bulunmaktadır.
Açla tokun yanyana yaşaması, birbirinin gözüne bakarak toplumsal
hayatta yer alması sosyal patlamaların fitilini ateşleyecektir.
İşte AKP döneminde bu handikap, bu hüsran verici olumsuzluk çok
ciddi bir mesafe kaydetmiştir.
Şu günkü şartlarda
? 30 milyona yakın insanımızın barınacağı kendine ait bir evi
yoktur.
? 30 milyona yakın insanımız evinde ısınma sorunu yaşamaktadır.
? 27 milyona yakın inşamız yeni giysi dahi alamamaktadır.
? 46,5 milyon insanımız taksit ödemeleri içinde kıvranmakta,
ayrıca konut alımı ve konut masrafları dışındaki borçlarla
cebelleşmektedir.
? 47 milyona yakın insanımız beklenmedik ve aniden çıkan
harcamaları karşılamaktan ve üstesinden gelmekten uzaktır.
? 76 milyonluk nüfusun 65 milyonu evinden uzakta bir haftalık
tatil yapmaktan ve 60 milyonu da eskimiş, yıpranmış mobilyalarını
yenilemekten mahrumdur.
Bu karanlık tablonun fazlası vardır, ama eksiği olmayacaktır. Ve
elbette bu hakikatler ülkemizin halini fazla yoruma gerek bırakmadan
göstermektedir. Başbakan bol yıldızlı otellerde tatil yaparken,
insanımız aç ve yoksullukla boğuşmaktadır.
Başbakan?ın kendisiyle birlikte etrafındakiler köşeyi dönerken,
banka hesaplarına arkası arkasına sıfırlar eklenirken vatandaşlarımız
soluk dahi alamamaktadır. Tüm bunlar biliniyorken Başbakan?ın hala
ekonomide büyüdük, fark attık, kalkındık, uçtuk demesi, palavralarla
milletimizin gözünü boyamaya çabalaması inanılır ve kabul edilebilir
gibi değildir.Başbakan, demokratikleşme paketiyle ekonomide de
Türkiye?nin önüne yeni ufuklar açtıklarını iddia etmiştir.
Yine bu zihniyete göre, demokrasinin standartları yükseldikçe
ekonomi büyümüş, üretim, yatırım ve istihdam kat be kat artış
kaydetmiştir.
Başbakan?ın PKK?ya teslimiyeti ekonomide yeni ufuk olarak görmesi,
bölücülüğe tavizi üretim ve yatırımda artış olarak tevil etmesi vahim
düzeyde bilinç kaymasıdır ki, böylesi bir kişinin akli ve zihni
melekelerinin yerinde olup olmadığı muhakkak ki kontrol edilmelidir.
Başbakan adeta hipnoz edilmiş gibidir, adeta uyuşmuş gibidir,
adeta başka alemde yaşayan birisi gibi konuşmaktadır.
Türkiye ekonomisi kan kaybına ve dolayısıyla yoğun bakım
şartlarına mahkûmken, tekeden süt çıkarmanın derdine ve hayaline
kapılan Başbakan yalanlarına, aldatmalarına hiç sıkılmadan devam
etmiştir.
Milletimiz işsizdir, ama Başbakan paket edebiyatı yapmakta,
işsizliğin üstünü PKK şemsiyesiyle kapatmaya çalışmaktadır.
Milletimiz borçludur, ama Başbakan demokrasi karaborsacılığına
soyunmakta, mantık dışı kurgularla kendisini küçük düşürmektedir.
Başbakan açıklarını kapatmanın, başarısızlıklarını gizlemenin, yüz
karası becerisizliklerini gözden uzak tutmanın arayışındadır.
Türkiye?nin ekonomik zaaf ve zayıflıkları arttıkça telaşa kapılan
Başbakan ve hükümeti, her fırsatta acizlikleri örtbas etmenin
sinsiliğine ve kurnazlığına meyletmektedir.
Sormak lazımdır ki, Başbakan?ın PKK?ya verdiği ödünler, gerçekte
sayıları 4 milyon 591 kişi olan işsizler ordusuna nasıl bir fayda
sağlayacak, nasıl bir çare olacaktır?
Bu ödünler ekmeği mi, yoksa PKK?yı mı büyütecektir?
Bu kabus paketi, ekonomiyi mi çatlatacak, PKK?yı mı
canlandıracaktır?
PKK paketi, dış borcu 252,3 milyar dolara fırlayan
girişimcilerimize ne getirecek, mesela borçlarından kurtaracak mıdır?
Başbakan boş konuşmakta, milletimizin aklı ve zekâsıyla alay
etmektedir.
Aynı oyunu 12 Eylül 2010 Referandumundan önce de oynayan bu
zihniyet, bu kez baltayı taşa vurmuş ve erkenden yakayı ele vermiştir.
2003 yılında askerimizin başına çuval geçirilmesini alttan alan
Başbakan, bu defa milletimizin birliğine ve dirliğine PKK çulu
geçirmek için bizzat inisiyatif alsa da muradına eremeyeceğini
görecektir.
Başbakan?ın istismarları sonuç vermeyecektir.
Başbakan?ın hile ve desise dolu sözleri amacına ulaşamayacaktır.
Türk milleti her şeyin farkındadır.
Demokrasinin normalleşmesi, ekonominin belini doğrultması,
Türkiye?nin sosyal ve siyasal yüklerinden kurtulması için yeter ve
gerek şart Başbakan ve zihniyetinin geri gelmemek üzere siyasetten
silinmesidir.
Türkiye?nin 9 bölgesinde ?Milli Değerleri Koru ve Yaşat? adı
altında planladığımız açık hava toplantılarının yedincisini
?Demokrasi? temasıyla 5 Ekim 2013 Cumartesi günü İstanbul?da
düzenledik.
Bizi oldukça sevindirmiştir ki, Zeytinburnu Kazlıçeşme Meydanı
İstanbullu kardeşlerimin yoğun ve coşkulu katılımıyla tarihi bir güne
evsahipliği yapmıştır.
Türkiye sevdalıları demokrasiye sahip çıkmışlar, sahici ve dürüst
demokratik ideallere bağlılıklarını ispatlamışlardır.
Bu açık hava toplantımız İstanbul?un gelmiş geçmiş en büyük açık
hava toplantılarından birisi olmaya şimdiden hak kazanmış, akıllardan
çıkmayacak derin izler bırakmıştır.
Eminim ki, Başbakan ve bölücü ortakları, Kazlıçeşme?ye sığmayan
yüzbinlerce milliyetçi-ülkücü vatansever yüreklerin izdihamından
dolayı şaşkına dönmüşler, nefesleri kesilmiştir.
Bu açık hava toplantımız her anlamda Türk milletinin sesini
duyurmuş, beklentilerini dillendirmiş, milli ve manevi hasletlerinin
tercümanı olmuştur.
Milliyetçilikle demokrasinin tarihi birlikteliği, birbirini
destekleyen, birbirini tamamlayan, birbirinin önünü açan kader
ortaklığı hamd olsun ki, Kazlıçeşme?de yeniden gösterilmiş, yeniden
teyit edilmiştir.
Demokrasi bizim için tartışılmaz bir değerdir.
Milli devletin iskeleti, egemenlik haklarımızın içeriği hem
demokrasi, hem de milliyetçilik temelinde gerçek şeklini almaktadır.
Demokrasiyi sadece prosedürlere ve kurumlara indirgemek
öngörülemez sakatlıkları ve sakıncaları da beraberinde getirecektir.
Şunu herkes bilmelidir ki, demokrasi özgürlük ve adalet olmadan
anlamlı olmayacağı gibi, milliyetçilik ve milli kimlik sahiplenilmeden
de ayakta duramayacaktır.
Nefrete sapmış, bölücülükte nam salmış, kuşku ve paranoyaya
vicdanlarını emanet etmiş kişiliklerin bırakınız demokrat olmasını,
ülke yönetiminde bile kalması demokrasinin ruhuyla örtüşmeyecektir.
Zalim bir özgürlük, baskıcı bir hoşgörü, savunmacı bir şiddet ne
kadar saçmalık ise, gaddar ve despot zihniyetlerin ileri demokrasiyi
ağızlarına alması da o denli ahmakça, o denli garabettir.
Türkiye?nin en önemli sorunu demokrasiyi özümseyememiş, tüm
sözleri havada kalmış, tüm icraatları çatırdamış, demokratik nezaket
ve saygıyı usulde de, esasta da gündemine almamış bir siyasi iktidar
tarafından yönetiliyor olmasıdır.
Tesellimiz demokrasimizin bunca tahrik, tecavüz ve karşı çıkışlara
rağmen halen gücünü koruyor olmasıdır.
Yine de Türk milletinin ve Türk vatanının tüm sorunlarından
kurtulması için demokrasinin tutarlı, ahlaklı, bütünleştirici ve
sağlam bir zemine dayanma ihtiyacı vardır.
Bu da milliyetçilikten başkası değildir.
İstanbul Demokrasi mitingimiz bu kapsamda hepimizi umutlandırmış,
hepimizin yüreğine su serpmiştir.
Bu vesileyle Kazlıçeşme?de bizleri yalnız bırakmayan tüm
İstanbullu kardeşlerime tekraren şükranlarımı sunuyor, buradan hepsini
sevgiyle selamlıyorum.
Açık hava toplantımızın düzenlenmesinde emeği geçen başta
partimizin İstanbul İl Başkanlığı olmak üzere, tüm parti
yöneticilerimize ve aziz dava arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Malumunuz olacağı üzere, siyasetimizin ana fikri önce ülkem ve
milletim, sonra partim ve ben anlayışına göre somutlaşmıştır.
Ben merkezli, siyaseti çıkar hesaplarına endeksleyen, olaylar
karşısında değişken tutum takınan bir siyaset üslubu bize her zaman
yabancıdır.
Bizi diğerlerinden ayıran ana vasfımız da tabiatıyla budur.
44 yıllık siyasi yürüyüşümüzde akılla duygunun, modernlikle
geleneğin, değişimle dengenin, ilkeli duruşla çağa ayak uydurmanın
bağlantısını ve rabıtasını iyi kurduk, bunlar arasındaki uyumu hiç
bozmadık.
Cesaretimiz çılgınlığa, heyecanlarımız yılgınlığa, kaygılarımız
bezginliğe yenilmemiş, bundan sonra da yenilmeyecektir.
Biz bir ahenk ve insicam içinde kalarak, mazisi bir asrı aşan
fikriyatımıza tutunarak, birbirimize güvenerek, şehitlerimizin aziz
hatıralarını yaşatarak siyasi mücadelemizi verdik, vermeye de devam
ediyoruz.
Aldığımız her karar, girdiğimiz her yol milletimizin lehinedir,
devletimizin yararınadır.
Türk milliyetçiliğinin kırmızıçizgileri neyi gerektiriyorsa,
dünden bugüne miras kalan, dünden bugüne intikal eden siyasi
kabullerimiz neyi şart koşuyorsa biz onu yapar, onun yanında yerimizi
alırız.
Birileri istedi veya tenkit etti diye doğrularımızdan ayrılmayız.
Birileri kızdı, bazıları beğenmedi diye çizgimizden dönmeyiz,
kendimizi inkar etmeyiz.
İç ve dış siyasi tercih, tespit ve tavsiyelerimizin hepsi ne
olursa olsun Türkiye?nin ve Türk milletinin faydasına dönüktür.
Benimsediğimiz bu ilkesel yaklaşımı kenara itip herhangi bir
siyasi aktörle kayıkçı kavgasına tutuşmamız, söz düellosuna girişmemiz
abes olmak şöyle dursun, saygınlığımızı ve 44 yıllık şanlı
geçmişimizin hiçe sayılması anlamına gelecektir.
TBMM?deki tavrımızın, izlediğimiz milli politikaların,
milletimizin bize verdiği yetki ve sorumluluğun özünde bu yatmaktadır.
Özellikle Türkiye?nin güvenliği, milli çıkarları söz konusu
olduğunda, takınacağımız tavır hiçbir zaman belirsiz ve önceden
bilinmez olmamıştır.
Mevzubahis Türkiye ve konu Türk milletinin bekası olduğu sürece
Milliyetçi Hareket Partisi taşın altına elini koymaya vardır ve bugüne
kadar da bunu gönül huzuruyla yapmıştır.
Bizim milli nitelikli kararlarımızı güdük akıllarınca, sığ
zihniyetlerince, küçük beyinlerince ona buna destek çıkmak olarak
görenler öncelikle kendi işlerine bakmalı ve başka kapıya tezgâh
açmalıdır.
Partimizi illa ki birileriyle anma, birilerinin yanına koyma ve
birilerinin peşine takma hastalığına yakalananlar iflah olmaz ve
kronik MHP düşmanları olduklarını kalın kafalarına iyice sokmaları
hayırlarına olacaktır.
Bildiğiniz gibi, Suriye takriben iki buçuk yıldır kan revan içinde
olup, büyük can ve mal kayıplarına sahne olmaktadır.
En uzun kara sınırına sahip olduğumuz Suriye?nin istikrarsızlık
içinde bocalaması, iç savaşa sürüklenmiş olması ülkemiz ve bölgemiz
adına büyük bir tehlikedir.
Şüphe etmeyiniz ki, Şam güvenli olmadıktan, Bağdat huzur
bulmadıktan, Beyrut rahat yüzü görmedikten, Kahire düzene
kavuşmadıktan, Trablus durulmadıktan sonra Ankara emniyetli
olamayacaktır.
Jeopolitik gerçeklerimiz buna işaret etmekte, tarihi ve kültürel
bağlarımız bunu göstermektedir.
Bilhassa, Suriye?nin kaos ve karanlığa gömüldüğünden beri Türkiye
adeta diken üstündedir.
AKP hükümetinin yanlış, noksan ve milli gerçeklerle bağdaşmayan
dış politika stratejisi ülkemizin başına türlü belalar açmış ve sınır
hattımızı terör gruplarının iştahına ve insafına terk etmiştir.
Suriye kaynaklı ağır sorunlar insanımızın tehdit etmekle kalmayıp,
devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü de hedef almıştır.
Başbakan Erdoğan?ın Esad düşmanlığı, Suriye?ye operasyon yapma
çağrıları, muhaliflere silah ve mühimmat tedarikinin yanında lojistik
destek sunma aymazlıkları Türkiye?yi zora sokmuş, taraf haline
getirmiştir.
AKP hükümeti Suriye?deki gelişmelerin boyutunu, istikametini
okuyamamış ve anlamlandıramamıştır.
En başta Akçakale, Ceylanpınar ve Reyhanlı olmak üzere hudut
boylarındaki ilçe ve illerimiz Suriye kaynaklı kurşunlara, bombalara
ve terörist saldırılara açık hale gelmiştir.
Suriye?de ölen yüz bini aşkın insan ve iç karışıklıktan kaçan
milyonlarca Suriyeli mülteci bölgesel çapta son derece kaygı ve üzüntü
verici bir resmi ortaya çıkarmıştır.Bununla birlikte Türkiye bu işten
en zararlı çıkan ülkelerden birisi olmuştur.Yalnızca İstanbul?da
Suriyeli sığınmacıların sayısı yüz bini bulmuştur.Ve bu sayı ülke
genelinde beş yüz bini aşmıştır.
Diğer taraftan Adıyaman, Bingöl, Batman, Şanlıurfa, Diyarbakır ve
Bitlis?ten yaşları 18 ile 30 arasında bulunan gençlerin savaşmak üzere
Suriye?ye götürüldüğü medyaya kadar yansımıştır.
AKP?nin çanak tuttuğu, imkânlar sağladığı, deyim yerindeyse davet
ettiği El-Kaide, El- Nusra, Ashar Es Şam ve Esad yanlısı gruplar para
karşılığında evlatlarımızı kanın ve ölümün içine götürmektedir.
Analar, babalar Suriye?nin farklı bölgelerindeki kamplara gitmek
mecburiyetinde kalarak çocuklarını bulmaya çalışmakta, deyim
yerindeyse cehennem azabı yaşamaktadırlar.
Bir yanda PKK terör örgütünün militan kadrosuna tehditle eleman
takviyesi, diğer yanda değişik terör gruplarının menfaat vaadiyle
militan temini herkesin gözleri önünde cereyan etmektedir.
Hükümet ise tüm bu olan bitenleri pısırık bir vaziyette
seyretmekte, herhangi bir önlem almamaktadır.
Anlaşılacağı üzere, Türkiye terör kuşatmasına alınmıştır.
Başbakan ise Esad?a terörist demekle sanki günah çıkarmaktadır.
Asıl katiller, asıl caniler, asıl insan eti yiyen yamyamlar, kafa
kesen alçaklar Başbakan ve hükümetinin himayesi ve güvencesi
altındadır.
Başbakan, Esad?la uzaktan uzağa kavga ederken, dünyanın her
köşesinden terörist kafileler, profesyonel ölüm timleri sınırlarımıza
üşüşmektedir.
Muhalifler arasında da keskin bölünmeler yaşanırken, PYD-PKK terör
ittifakı Suriye?nin kuzey ve doğusundaki hâkimiyet alanlarını
genişletme mücadelesinden bir an olsun vazgeçmemektedir.
Başbakan Erdoğan PYD?li teröristleri farklı tarihlerde Ankara ve
İstanbul?da ağırlayıp fiilen müzakere sürecine dahil ederken,
teröristler boş durmamakta, fitne kazanını sürekli canlı tutmaktadır.
Her ne kadar Suriye?deki kimyasal silahların imha süreci
başlamışsa da bunun ne zaman biteceği, nasıl bir sonuç ortaya
çıkaracağı henüz muammadır.
Tüm bu gelişmeler göstermektedir ki, Türkiye hafife alınamayacak
risk ve tehditlerin hedefindedir.
Sınırlarımızın hemen dibinde öldürmenin, yok etmenin dili
egemenlik kurmuştur.
Suriye?nin toprak bütünlüğü üzerinde kumar oynanmaktadır.
Bu kapsamda Suriye?deki krizin milli güvenliğimize, milli
haklarımıza büyük bir risk ve ilave tehditlere neden olmasından dolayı
ilk kez 4 Ekim 2012 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri?ni yabancı
ülkelere gönderme konusunda hükümete TBMM?den izin verilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir yıl önceki tezkere kararına,
mesele Türkiye ve Türk milleti olduğundan dolayı destek vermiş ve
arkasında durmuştuk.
Suriye?den ülkemiz topraklarına yönelen saldırgan eylemlere anında
ve etkili karşılık verilmesi, aynı zamanda caydırıcılık oluşturulması
için milli duyarlılıkla hareket etmiştik.
28 Ağustos 2013 tarihli yazılı basın açıklamamızla da, 4 Ekim 2012
tarihli TBMM Tezkere Kararı?nın uzatılmasını ve Suriye konusundaki
yaklaşımların bu çerçeveyle sınırlı kalmasını önermiştik.
Nitekim 4 Ekim 2013 günü Suriye konusundaki Tezkere kararı bir yıl
daha uzatılmış olup Milliyetçi Hareket Partisi olarak şartlı da olsa
buna olumlu yaklaştığımız bilinen bir husustur.
Konu AKP?ye destek değildir, asla da olmamıştır, olmayacaktır.
Bizi AKP?ye stepne olmakla itham edenler acaba PYD-PKK tehdidinin
nelere yol açacağını, Türkiye?ye karşı olası bir saldırının ne şekilde
göğüsleneceğini hesap etmiş ve düşünmüşler midir?
Partimizi AKP?yle aynı kareye yerleştirme yüzsüzlüğü gösterenlere
soruyorum, milli çıkarlarımızı yakından ilgilendiren Tezkere?ye hayır
diyerek BDP?yle ve PKK?yla aynı hizaya gelmiş olsaydık çok mu
sevinecek, çok mu gururlanacaktınız?
İçimizden ya da dışımızdan bize mürebbiye gibi parmak sallayanlar
ne dediklerinin, neyi amaçladıklarının farkındalar mıdır?
Milliyetçi Hareket Partisi?ni AKP?ye baston, CHP?ye vagon diyerek
değişik zaman aralıklarında karalayan ve yaftalayan zeka özürlüler
sizin maksadınız nedir ve kimlere hizmetle görevlisiniz?
Ne yapacaktık yani? Türkiye yanarken, Türk milleti saldırıya
uğrarken, vatandaşlarımız feryat ederken, ?oh olsun mu? diyecektik?
Irak?ın kuzeyindeki fitne benzeri bir oluşum Suriye?de de olursa,
ki bu gittikçe belirmektedir, buna alkış mı tutalım, bu mihraklara, bu
teröristlere yürüyün kim tutar sizi mi diyelim?
Tavrımızı sorgulayan, bizi devamlı bir yerlere yamamaya çabalayan
kim olursa olsun art niyetlidir, başkalarının nam ve hesabına
tetikçilik yapan utanmaz arlanmaz zihniyetlerdir.
Bizim PKK maşalarının beyanlarına, bizden görünen Truva atlarına,
sağda solda iftira atan, sanal medya üzerinde dedikodu yapıp da büyük
laflar eden küstahlara itibar edecek zamanımız da halimiz de yoktur.
Hiç kimse bizden, siyasi saiklerle Türkiye ve Türk milletini geri
plana atmamızı beklememelidir.
Değil AKP, iktidarda kim bulunursa bulunsun parti olarak bizim
milli konulardaki görüşümüz, irademiz, hükmümüz nettir, bellidir ve
gün gibi de meydandadır.
Milliyetçi Hareket Partisi kişilikli, kimlikli, omurgalı ve
tecrübeli milli politikalarıyla tutarlı duruşundan kesinlikle taviz
vermeyecektir.
Bunun dışına da hiçbir zaman çıkılmayacaktır.
Biz AKP?nin Tezkere kararları altında ne dolaplar çevirdiğini,
nasıl günü kurtardığını, nasıl müzakere yaptığını kuşkusuz iyi
biliyoruz.
Meclis?ten alınan ve bir kenara bırakılan Tezkerelerin de
farkındayız.
Başbakan Erdoğan ve hükümetinin samimiyetsiz adım ve
yaklaşımlarına yakından şahit oluyoruz.
Bakınız, TBMM?nin gündemine Irak Tezkeresi kısa süre içinde
gelecektir.
AKP zihniyeti bir tarafta PKK?ya pazarlık ederken, diğer tarafta
Irak?ın kuzeyinden doğan muhtemel risk ve tehditlere karşı da sınır
ötesi harekat yapabilmek gayesiyle Meclis?ten izin talebinde
bulunmuştur.
2007 yılından beridir hükümet Tezkere almaktadır, fakat ortada
hiçbir sonuç yoktur.
Başbakan Erdoğan PKK?yla mücadele edildiğini iddia etmektedir.
Sanıyorum Başbakan TBMM?ne yazılan yazıyı okumadan imzalamıştır.
Başbakan Erdoğan?ın 4 Ekim 2013 tarihinde imzalayarak TBMM?ne
gönderdiği yazıdaki şu ibareler gerçekten de trajikomiktir:
?Irak?ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör
unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle,
ülkesinin milli birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik
açık tehdit, bölgede ahiren meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle
devam etmektedir.?
Başbakan Erdoğan aynı yazısının bir başka yerinde
?Türkiye, PKK teröristlerinin Irak?ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve
ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak
amacıyla askeri faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve
diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.?
Sonuç ve özet olarak Başbakan, Irak?ın kuzeyinden ülkemize yönelik
terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla,
gerektiği taktirde sınır ötesi hareket ve müdahalede bulunmak üzere,
Irak?ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir
alanlara Türk askerinin gönderilmesi ve görevlendirilmesi için 17 Ekim
2007 tarihli iznin bir yıl daha uzatılmasını istemektedir.
Gerçekten de Başbakan?ın bu ifadeleri şaka gibidir.
PKK?yla harıl harıl müzakere yapan, İmralı canisinin ağına kapılan
Başbakan sınır ötesi hareket için izin isterken hakikaten de aklı
başında mıdır?
Çözümcü, barışçı, süreçci Başbakan nereye gitmiştir?
Silahlar değil fikirler konuşsun diyen Başbakan?a ne olmuştur?
Başbakan Erdoğan PKK?yı terör örgütü olarak görüyorsa, o halde
teröristlerle masaya oturmasını, eğer varsa onuruna nasıl yedirmekte,
vicdanına nasıl anlatmaktadır?
Kaldı ki Başbakan ve hükümeti 2007 yılından itibaren ne yapmıştır
da, bundan sonra ne olacaktır?
Kandil?e Türk bayrağını dikmek varken, PKK?nın rezil bez
parçalarını yurdumuzun değişik yerlerinde sallandırılmasına müsaade
veren, süreç ihanetini buna mazeret gösteren bu Başbakan mı terörle
mücadele ettiğini söylemektedir?
Sayın Başbakan seni kim yönetmekte, kimler seni uzaktan kumanda
etmektedir?
Farkında mısın, sen PKK?ya operasyon yapmak için sözde Tezkere
çıkarma hevesindeyken, PKK sana operasyon üstüne operasyon yapmış ve
her şeyini kuşatmıştır.
Bu zihniyetin asıl yüzünü bilmemize rağmen yine de Türkiye?nin ve
aziz milletimizin menfaati, olası terörist saldırıları, Türkmen
kardeşlerimizin emniyeti için Irak Tezkeresine onay vermeyi
düşünmekteyiz.
Maksadımız Türk devletinin elini güçlendirmek, hareket
kabiliyetini artırmaktır.
Bakalım bu kandırmaca nereye kadar gidecek, ucu nereye
dayanacaktır?
Tüm kontrol ve fren mekanizmalarını kaybetmiş bu iktidarın,
inandırıcılığı ve güvenirliği kalmamış bu hilkat garibesi siyasi
zihniyetin defi mutlaka ki sağlanmalıdır.
Gecikilen her gün biliniz ki kayıptır, günahtır ve bedeli ağır
olacaktır."

Foreks Haber Merkezi ( [email protected] )
http://www.foreks.com
http://twitter.com/ForeksTurkey